İçerikte Neler Var?
Ekonomik Büyümede Anahtar: Startup Ekosistemi
Her birimiz gelirimizi arttırmak, yani refah seviyemizi yükseltmek için çalışıyoruz. Ekonomi politikasının da nihai hedefi toplumun refah düzeyini yükseltmek. Tabii refah seviyesini yükseltebilmek için sürdürülebilir bir ekonomik büyüme sağlamak gerekiyor. Peki, nasıl? Startupların büyümedeki rolü nedir?
Ekonomik Büyüme
Ekonomik büyümeyi basitçe ekonomide yarattığımız toplam üretimin artması olarak tanımlayabiliriz. Ekonomik büyüme modelleri ise üretim faktörlerinin bir araya gelerek çıktıya dönüşme sürecini açıklıyor. Kısaca emek ve sermaye bir araya geliyor ve üretim fonksiyonu çerçevesinde çıktıya dönüşüyor. Emek ya da sermayede artış olduğu zaman çıktının artmasını bekliyoruz. Ancak sadece emek ve sermayenin değişmesi ile açıklayamadığımız bir büyüme de söz konusu oluyor. Neo klasik büyüme modelinde bu durum toplam faktör verimliliği ile açıklanıyor. Toplam faktör verimliliği, neo klasik büyüme modelini geliştiren Solow’a itafen “Solow Artığı” olarak da biliniyor. Yani emek ve sermeyenin açıklayamadığı, üretim süreci içerisinde meydana gelen dışsal bir iyileşme ya da teknolojik yenilik.
Peki, teknolojik gelişme dışsal mıdır? Romer buna itiraz etti ve “İçsel Büyüme Modeli” ile teknolojiyi büyüme fonksiyonun içsel bir değişkeni haline getirdi. Lucas ise bilgi sermayesi kavramını ortaya attı ve bilgi ile donatılmış beşeri sermayenin ekonominin tamamına nasıl yayıldığını açıkladı. Özetle, içsel büyüme modelleri, bir firmada yeni yaratılan bir bilgi ve teknolojinin nasıl ekonominin tamamına yayıldığı, ekonomide bu bilgi ve teknolojinin nasıl verimliliği arttırdığı ve ekonomik büyümeye neden olduğu ile uğraşıyor.
Yeni bir bilgiye yatırım yapmak, ARGE faaliyetinde bulunmak, inovasyon yapmak ekonomik büyümeye katkı sağlıyor. Hatta bugün ülkelerin ekonomik kalkınmışlıkları arasındaki farkın önemli bir kısmını bilgi sermayesindeki farklılıkla açıklayabiliyoruz. Ancak bilgiye sahip olmak, bu bilgiyi ticarileştirip insanların kullanımına sunamıyorsak ya da bu bilgi diğer firmalara ve endüstrilere yayılmıyorsa, bir işe yaramayacaktır. İşte bu noktada girişimci ve startup ekosistemi devreye giriyor. Eğer yaratılan bu bilgi ticarileştirilemeyip kullanımına sunulamıyorsa ekonomik olarak bir katkısı da olamıyor.
İnovasyondan Ekonomik Büyümeye
İnovasyon, Oslo Kılavuzu’nda şu şekilde tanımlanıyor:
“Yeni veya önemli ölçüde değiştirilmiş ürün (ürün veya hizmet) veya sürecin; yeni bir pazarlama yönteminin veya iş uygulamalarında, iş yeri organizasyonunda veya dış ilişkilerde yeni bir organizasyonel yöntemin uygulanması”
İnovasyon sürecinin nasıl tamamlandığını ve ekonomik büyümeye dönüştüğünü Şekil.1 ‘de açıklamaya çalıştık. Fikir aşamasında başlayan süreç, uygulamalı araştırma ve buluş sürecine oradan da yeni bir teknoloji sürecine dönüşmüş oluyor. Bu noktada kalmanın ekonomik büyümeye bir faydası yok. İşte startuplar burada devreye giriyorlar ve fikirlerin ticarileşmesini sağlıyorlar. Ticarileşen bu fikirler ise adapte edildikçe ve diğer firmalara yayıldıkça verimlilik artıyor. Verimliliğin artması da üretim fonksiyonu çerçevesinde emek ve sermayenin etkinliğini arttırarak daha fazla çıktı elde edilmesine neden oluyor.
Peki, inovasyon verimliliği nasıl arttırıyor?
Bu soruya cevap verebilmek için inovasyonu doğru anlamak gerekiyor. İnovasyonu iki şekilde düşünebiliriz. İlk olarak inovasyon, ürün/hizmet/süreçte küçük bir değişiklik yaratabiliyor. Bunu hali hazırdaki firmalar yapıyor. Bu inovasyonlar da firmanın verimliliğini arttırıyor evet ama asıl inovasyon sürecinin verimliliği arttırarak ekonomik büyümeye katkısı “yıkıcı” bir inovason süreci sonucunda oluyor. Yeni bir fikir büyüyerek piyasada önemli bir değişikliğe yol açıyor. Yani Joseph Schumpeter’in “yaratıcı yıkım (creative destruction)” süreci başlıyor.
Start-up ekosistemi yaratıcı yıkım sürecinin tam da merkezinde yer alıyor.
- Startup genellikle yeni bir teknoloji getiriyor. Bu yeni teknolojiye uyum sağlayamayan firmalar eleniyor. Piyasada daha etkin ve verimli firmalar kalıyor.
- Piyasada kalan firmalar ise karşılaştıkları rekabet sonucu daha etkin çalışmak durumunda kalıyorlar.
- Startupların geliştirdikleri inovasonlar sayesinde olabilecek teknolojik değişiklikleri diğer firmalar da adapte ediyorlar. Bu adaptasyon süreci zamanla diğer endüstrilere de yansıyabiliyor.
- Startuplar bir üretimde bulunuyorlar ve hem mal/hizmet miktarını hem de çeşitliliğini arttırmış oluyorlar.
Yani startuplar hem direkt olarak üretimi ve istihdamı arttırırken, dolaylı olarak da endüstrilerin daha rekabetçi olmalarına yol açıyorlar. Sonuç olarak daha rekabetçi çalışan firmalar, daha verimli oluyorlar. Verimlilik artışı ise ekonomik büyümeyi arttırıyor.
Yukarıdaki tabloya baktığımızda güçlü bir ekosistemin neden önemli olduğuna dair birkaç ipucu alabiliyoruz aslında. Ama yine de konuyu biraz daha derinleştirmek ve güçlü bir ekosistemin neden önemli olduğuna dair birkaç çıkarım yapmaya çalışalım.
Güçlü bir ekosistem önemlidir. Çünkü;
- Sadece yatırım ortamının iyi olmasını değil, aynı zamanda girişimlere yapılan yatırımların medyan değerlerinin de yüksek olmasını sağlar.
- Fasit daire gibi, yatırımların medyanının yüksek olması, girişimlerin değerlemelerinin medyanlarının da yüksek olmasını sağlar.
- Yurtdışından yetenekleri çeker.
- Girişimciler için geniş bir network sağlar.
Aslında sadece bu 4 madde bile ekosistem gücü için iştahların kabarmasına yeterli sebepler. Başarı başarıyı doğurur. Güçlenmiş ekosistemler, içlerinde daha başarılı girişimler yaratacaklardır. Hem bilgi paylaşımı hem de yatırımcılar aracılığıyla kazanılan tecrübe yeni girişimler için bulunmaz birer nimet olduğundan, güçlü ekosistemlerin çok hızlı bir şekilde başarılı girişimler ortaya çıkarmasına da imkan sağlamış oluyor.
Peki güçlü ekosistemler arasında var mıyız?
Maalesef hayır. Yukarıdaki tabloda Startup Genome’un 2021 raporunda yayınladığı Global Startup Ekosistem Sıralaması’nı incelediğimizde ilk 30 ekosistem arasında maalesef Türkiye bulunmuyor.
Hiç de şaşırmayacağımız bir şekilde listenin başında Silikon Vadisi bulunuyor.
Bilginin Yayılması
İnovasyonun ekonominin tamamında verimliliği arttırması ve ekonomik büyüme neden olması için ise bilgi sermayesinin yayılması (knowledge spillover) gerekiyor. Yani bir firmada başlayan bir teknolojik gelişmenin diğer firmalara ve endüstrilere de yayılabilmesi. Bunun için ise startup ekosisteminin gelişebilmesinin hayati bir önemi var. Startup ekosistemi geliştikçe ve etkileşim içine girdikçe, bilgi kolayca diğer endüstrilere yayılıyor. Bir endüstride faaliyet gösteren startuplardan yaratılan bir fikir ise diğer endüstrilere kolayca adapte edilebiliyor. Dahası kuluçka merkezleri, Teknoloji Transfer Ofisleri, hızlandırıcılar gibi ekosistemin diğer paydaşları startupları bir araya getirerek bu süreci hızlandırabiliyor.
Hükümetlerin Rolü
Hükümetler de startup ekosisteminin gelişiminde önemli roller üstleniyorlar. Silikon Vadisinin gelişmesinde ABD’nin verdiği destekler malum. Benzer bir şekilde Londra’nın bir fintech merkezine dönüştürülmesi için İngiltere hükümeti vize kolaylıklarından melek yatırımcılara vergi indirimlerine kadar birçok destek sağlıyor. Hükümetlerin bu ekosistemi geliştirmede sadece ARGE destekleri kısmında kalması oldukça eksik bir bakış açısı olur. Ekosistemin gelişmesi, politikaların merkezinde olmalı. Bir yandan startupların gelişmesine katkı sağlayacak kuluçka merkezleri, hızlandırıcılar gibi aktörler desteklenirken; diğer yandan startupların en önemli sorunu olan fona erişmede startupların önü açılmalı. Girişim sermaye fonlarının daha etkin kullanılabilmesi, melek yatırımcılara sağlanan avantajlarla melek yatırımcı olmanın özendirilmesi gibi politika önlemleri daha etkin kullanılmalı.
Sonuç ve Öneriler
Öncelikle ülke içi bazı metriklerimizi düzeltmemiz gerekiyor. Bu metriklere yeterli önemin verilmesi ve sürekli işletilmesi gerekmektedir. Aşağıdaki grafikte de görülebileceği gibi, ülkemiz National Entrepreneurship Context Index (NECI) sıralamasında sonlarda yer alıyor.
Global Entrepreneurship Monitor, NECI hesaplarken 13 maddeyi 10 üzerinden puanlayarak bir değerlendirme yapıyor. Bunlar;
- Finansal Ortam: Yeni girişimler için yeterli finans kaynakları mevcut mu?
- Fona Erişim: Bu kaynaklara ulaşım kolay mı?
- Ülke Politikaları – Teşvikler: Devletler yeni girişimleri destekliyor mu?
- Ülke Politikaları – Vergiler ve Bürokrasi: Yeni girişimler vergi ve bürokrasi yüküyle karşı karşıya kalıyor mu?
- Ülke Girişimci Destekleme Organizasyonları: Yeni girişimcilere sağlanan eğitim ve benzeri uygulamalar var mı?
- Girişimcilik Dersleri – İlk, Orta, Lise: Okullarda girişimcilik dersleri veriliyor mu?
- Girişimcilik Dersleri – Üniversite: Üniversitelerde girişimcilik dersleri veriliyor mu?
- Ar-Ge ve Teknoloji Transferleri: Üretilen teknoloji endüstrilere kolayca transfer edilebiliyor mu?
- Ticari ve Profesyonel Altyapı: Yeteri kadar etkin mi?
- Girişim Başlatma Zorluğu – Pazar Dinamikleri: Pazar büyüyen ve gelişen bir pazar mı?
- Girişim Başlatma Zorluğu – Regülasyonlar: Regülasyonlar girişimcileri engelliyor mu?
- Fiziksel Altyapı: Yeteri kadar etkin mi?
- Sosyo-Kültürel Normlar: Girişimcilik toplumda destekleniyor mu?
Yukarıdaki grafik, girişimciliğin Türkiye’deki durum tespitini mukayeseli olarak yapıyor aslında. Buna göre, büyüyen ve gelişen bir pazar olmamız girişimciler için büyük bir artı iken, özellikle fiziksel altyapı (18 / 19), ticari ve profesyonel altyapı (18 / 19), vergi ve bürokrasi (16 / 19) ve girişimcilik eğitimleri konusunda biraz mesafe kat etmemiz gerekiyor.
Maddeleri tek tek inceleyip üzerine onlarca sayfalık yazılar yazılabilir belki ama özellikle 4. maddeye dikkat çekmek istiyoruz. Yine GEM tarafından yapılan anket çalışmasında 18-64 yaş arası yetişkinlere ‘ülkenizde bir iş kurmak kolay mı?’ sorusu yöneltilmiş. Level B ülkeleri arasında sayılan Türkiye, bu ülkeler arasında %28 ile en düşük skoru almış. Yani 100 kişiden yalnızca 28’i Türkiye’de bir iş kurmanın kolay olduğunu düşünüyor. Bu oran, yine Level B ülkesi sayılan Polonya’da %60’ın üzerinde.
Schumpeter ekonomik büyümenin temeline inovasyonu yerleştirmiştir. Bu inovasyonu ise yapacak olan girişimcidir. Yani Schumpeter ekonomik büyümede girişimciye anahtar bir rol atfeder.
Girişimci ya da startuplar olmadan ülkenin bilgi sermayesini çıktıya dönüştürmemiz çok zor. Bu nedenle startup ekosisteminin geliştirilmesi oldukça önemli. Gelişmiş bir ekosistem olduğunda hem bilgi sermayesinin kolayca ticarileşmesi mümkün olacak hem de bilgi diğer endüstrilere daha kolay yayılacaktır. Nihayetinde, verimlilik artışı ekonomik büyüme patikasını daha yükseğe taşıyacaktır.
Türkiye’de de son dönemlerde Peak Games, Insider gibi unicornlar çıkmış olmasına rağmen startup ekosistemi hala potansiyelinin çok altında. Ekosistemin toplam büyüklüğü 4.1 milyar dolar, küresel ortalama ise 13.68 milyar dolar (Startup Genome,2021). Oysa Türkiye Avrupa’nın en genç en dinamik nüfusuna sahip olan ülkesi. Dijital yatkınlık da oldukça yüksek.
Grafikte de görülebileceği gibi, startup yatırımlarında 2017 yılından 2021 yılına yaklaşık 13 katlık bir artış söz konusu. Her ne kadar 2021 yılında Getir, Trendyol ve Dream Games çok ciddi yatırımlar alarak 1,55 Milyar Dolarlık hacmin oluşmasına büyük katkı yapsalar da, yatırım adedi yani ‘deal number’ sayısındaki artışın da gözden kaçırılmaması gerekir.
Aynı zamanda yabancı yatırımcıların yatırım hacimlerinin artışında da çok büyük bir gelişme yaşandığını aşağıdaki grafikte izleyebiliriz.
Türkiye’yi kalkınmış bir ülke statüsüne taşıyacak olan; verimliliğin yüksek olduğu, katma değerli yani teknoloji yoğun üretim yapmaktır. Bunun için ise teknoloji geliştirebilecek ve bunu diğer endüstrilere de yayabilecek gelişmiş bir startup ekosistemine ihtiyacımız var. Üstelik bu konuda yetkinliğimiz de var.
Opinyu ailesi olarak, Türkiye’de startup ekosisteminin gelişmesini Türkiye’nin kalkınmasında anahtar faktör olarak görüyor ve bu konuda katkı sunmaya çalışıyoruz.
Doç. Dr. Derya HEKİM – Engin Alemdar 31/03/2022
[…] yeni başlıyor olun, ister bir startup‘ı büyütüyor olun, ister işinizi bir sonraki aşamaya taşımak istiyor olun, şunu […]