İçerikte Neler Var?

Filistin Gerçeği ve Yapabileceklerimiz

Peygamber efendimiz; “Mescidi Aksa’ya gidin ve içinde namaz kılın. Eğer oraya gidemez ve içinde namaz kılamazsanız, kandillerinde yakılmak üzere zeytinyağı gönderin.” buyuruyor.

İsrail ve Filistinliler arasındaki mücadele dünyada en uzun süren anlaşmazlıklardandır. Filistinliler, sömürgecilik, sürgün, askeri işgal ve zulüm dolu zorlu 100 yılı aşkın süredir devam eden İsrail-Filistin uyuşmazlığı, Mayıs 2020’de Kudüs’te yaşanan acılarla bir kez daha gündeme geldi.

Avrupa Konseyi ve Türkiye Cumhuriyeti adına bölgeye seçim gözlemcisi, Cumhurbaşkanımızın ziyaretlerinde heyetlerinde ve defalarca turistik ziyaretlerde bölgeye gitmiş ve 8 yıl Filistin Hava Yolları yöneticiliği yapmış Uluslararası İlişkiler yüksek lisanslı biri olarak bölgede olanları kısaca derleyerek bölge için yapabileceklerimizi kaleme almaya çalıştım.

Filistin Gerçeği: Gelin kısaca süreci hatırlayalım…

1799 tarihinde Fransız General Napolyon Bonaparte, o dönemde Osmanlı yönetiminde bulunan Filistin’de bir Yahudi devleti kurulmasını dillendirdi. Avusturyalı Viyana’da yaşayan Yahudi bir gazeteci Theodor Herzl, 1896 yılında ”Der Judenstaat” yani Yahudi Devleti kitabını yazdı. 29 Ağustos 1897 yılında İsviçre’nin Basel şehrinde Avrupa’daki Yahudi düşmanlığına karşı Yahudilerin artık devlet kurmasını talebiyle 200 delegeye önderlik eden Herzl, Birinci Siyonizm Kongresi topladı. Kongrenin sonunda başkanı Herzl olan Dünya Siyonist Teşkilâtı kurularak Basel Programı adıyla Dünya Siyonizm Teşkilatı’nın fon bularak Filistin’de bir Yahudi devleti kurmasına karar verdi.

Osmanlı İmparatorluğu’nun parçası olan Filistin’de 1903’de 500 bin Arapla 25 bin Doğu Avrupa’dan gelen Yahudi birlikte yaşıyorlardı. 1904 -1914 arasında ikinci göçmen dalgası ile 40 bin Yahudi daha geldi.

İngiltere Yetkisindeki Süreç..

1917 yılına gelindiğinde İngiltere’nin desteği ile Arap güçleri Osmanlı hakimiyetine son verdi. 1918’de İngiltere bölgeyi işgal etti. 25 Nisan 1920’de Milletler Cemiyeti’nin kararıyla, bölgenin idari yetkisi İngiltere’ye verildi.

1922’de 750 bin olan nüfusun % 11’ine ulaştığı ve 1937’de bölgeye 300 bin Yahudi daha geldi. Ağustos 1929’da iki taraf arasında kanlı çatışmalar başladı. 1936’da, genel grevler başladı. 1937 yılının Temmuz ayında İngiltere, Hindistan’dan sorumlu eski devlet bakanı Lord Peel’in başkanlığında toplanan Kraliyet Komisyonu’nda  bölgeyi Yahudi ve Arap devletleri olarak ikiye bölmeyi önerdi. Buna göre:

Yahudi devleti, İngiliz mandasındaki Filistin’in üçte birini ve Celile Denizi ile sahildeki düzlüklere sahip olacaktı. Filistinli ve Arap temsilciler teklifi redderek Yahudi göçünün durması ve azınlık haklarına saygılı bir üniter devlet kurulmasını istedi. Anlaşamayarak döndüler. 1938’de de İngiltere mandası altındaki Filistin’e yüzbinlerce Yahudi göç etmesi Araplarda öfkeye dahası isyana yol açtı.

Birleşmiş Milletler süreci..

İngiltere, 1920’de Siyonist-Arap sorununu çözme sorumluluğunu 1947’de Birleşmiş Milletlere geri iade etti. Yahudiler bölge topraklarının % 6’sı ama nüfusun üçte birine sahipti. Bölgede şiddet durmuyordu. BM’nin kurduğu özel komite, bölgeyi yüzde 56,47’sini Yahudi devletine, yüzde 43,53’ünü de Arap devletine bırakmayı, Kudüs’ün uluslararası bir idare altında olmasını önerdi. Arap Yüksek Komitesi diye anılan Filistinli temsilciler teklifi reddederken, Yahudi temsilciler kabul etti. 29 Kasım 1947’de BM Genel Kurulu’nda 33 ülke kabul, 13 ülke ret, 10 ülke çekimser oy kullanarak plan kabul edildi.

Filistinlilerin kabul etmediği plan bölgede gerginliği tırmandırdı. 15 Mayıs 1948’de, İngilizler, ABD’nin daha fazla Yahudi mültecinin Filistin’e gönderilmesindeki baskıdan rahatsızdı ve manda idaresini bitirmek istedi. Yahudiler, 1948 yılı Aralık ayında Arap köylerine temizlik operasyonlarına başladı. İngiltere birliklerinin bölgeyi terk etti.

Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ)

14 Mayıs 1948’de saat 16:00’da Tel Aviv’de İsrail Devleti’nin kurulduğu ilan edildi. Dünyada kurulan ilk Yahudi devletiydi. Filistinliler, 15 Mayıs’ı “El Nakba” yani “Felaket günü” diye anar. Arap devletleri arasındaki rekabet nedeniyle Araplar sessizdi. 1964 yılında Kudüs’te Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) kuruldu. Arap devletleri FKÖ’yü kendi kontrollerinde kalmasını istedikleri için tanıdılar. 1969’da Yaser Arafat örgütün başkanı oldu. Arafat’a bağlı, beş yıl önce gizli olarak kurulmuş El Fetih örgütü, İsrail’e karşı operasyon düzenliyordu. El Fetih savaşçıları, 1968’de Ürdün’de İsrail birliklerine ağır kayıplar verdirdi.

6 Gün Savaşları

Orta Doğu anlaşmazlık ve artan gerginlik, 5 Haziran 1967’de başlayan 6 Gün Savaşları’na yol açtı. İsrail, Mısır’dan Gazze ve Sina Yarımadası’nı, Suriye’den de Golan Tepelerini aldı. Ürdün’ü Batı Şeria ile Doğu Kudüs’ten çıkardı. İsrail’in kontrolündeki toprak böylece iki katına çıktı.

BM Güvenlik Konseyi, 242 sayılı kararla savaşla toprak kazanımını reddederek İsrail’in ele geçirdiği yerlerden çekilmesi istiyordu. BM, bu savaşta 500 bin Filistinli daha mülteci haline gelerek Mısır, Lübnan, Ürdün ve Suriye’ye göç ettiğini açıkladı.

Yahudilerin en önemli dini bayramı Yom Kippur yani ”Kefaret Günü”dür. 1967’deki savaşta kaybettikleri toprakları diplomatik yollardan geri alamayan Mısır ve Suriye, 1973’teki Yom Kippur bayramında İsrail’e saldırdı. Ramazan Savaşı diye de anılan bu çatışmada İsrail 1967’deki ateşkes hattının ötesi Golan Tepeleri’ni aşarak Suriye içine girdi. Süveyş Kanalı’nın batı yakasını ele geçirdi.. ABD, Sovyetler Birliği ve BM, diplomatik müdahalelerle ateşkes anlaşmasını sağladı. Savaş sonunda İsrail, askeri, diplomatik ve ekonomik olarak ABD’ye daha da bağımlı hale geldi.

Savaşın hemen ardından ABD müttefiki Suudi Arabistan, İsrail’i destekleyen ülkelere Mart 1974’e kadar süren petrol ambargosu başlattı. Dünyada petrol fiyatları hızla yükselirken küresel bir ekonomik kriz başladı. Ekim 1973’te, BM Güvenlik Konseyi, 338 sayılı kararı ile taraflardan, bir an önce çarpışmaları durdurmaları ve müzakerelere başlamalarını istedi.

Arafat liderliğindeki FKÖ ile Ebu Nidal gibi Filistinli örgütler, İsrail ve diğer hedeflere karşı eylemler düzenledi. Kara Eylül diye de bilinen Ebu Nidal’ın örgütü, 1972 Münih Olimpiyatları’nda 11 İsrailli sporcuyu öldürdü.

Arafat Dönemi..

Filistin’in tamamını kurtarmak için silahlanan FKÖ’nün lideri Arafat, bir yandan da BM’de Siyonist projeyi kınayarak barışçı çözümü savunduğunu anlatan ilk konuşmasını ”Bugün bir elimde zeytin dalı, bir elimde kurtuluş savaşı veren birinin silahı var. Zeytin dalını düşürmeyin.” diyerek yaptı. Bu konuşma, Filistinlilerin uluslararası arenada tanınma çabalarına büyük rol oynadı. Bir yıl sonra ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan Harold Saunders, Arap-İsrail barışı müzakere edilirken Filistin halkının meşru çıkarlarının da hesaba katılması gerektiğini söyledi.

Yom Kippur Savaşı’nı daha dört yıl önce başlatan Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat 19 Kasım 1977’de İsrail parlamentosunda İsrail’i tanıyan ilk Arap lider olarak konuşma yapınca dünya şaşkına döndü. Mısır ve İsrail, 1978’de Orta Doğu’da barışın çerçevesi çizerek Filistinlilere sınırlı özerklik verilmesi ve Sina yarımadası Mısır’a geri verildiği Camp David anlaşmasını imzaladı. Arap devletleri, İsrail’le kendi başına pazarlığa giriştiği için Mısır boykota uğradı. Enver Sedat 1981’de kendi ordusundaki İslamcıların düzenlediği suikastla öldürüldü.

Sina’daki son İsrail birliklerinin geri çekilmesinin üzerinden daha iki ay bile geçmemişti. Ebu Nidal örgütünün İsrail’in Londra büyükelçisine suikast girişimi üzerine İsrail, Lübnan sınırına yakın yerleşim birimlerini saldırılardan korumak amacıyla asker sokma kararı aldı. Savunma Bakanı Ariel Şaron orduyu başkent Beyrut’a kadar götürerek FKÖ’yü Lübnan’dan çıkardı.

Hıristiyan Falanj milislerin lideri Beşir Cemayel, başkentte karargahında bir bombalı saldırıyla öldü. Ertesi gün İsrail ordusu Batı Beyrut’u işgal ederek en kanlı katliamlardan biriyle yüzlerce Filistinliyi öldürdü. Şaron, savaş suçlusu olarak Savunma Bakanlığı’ndan başka bir göreve alındı.

İsrail işgaline karşı intifada, yani kitlesel ayaklanma Gazze Şeridi’nde başlayarak Batı Şeria’ya yayıldı. Protestoların adı sivil itaatsizlik oldu. Genel grevler düzenlendi, İsrail ürünleri boykot edildi, duvarlara yazılar yazıldı ve yollarda barikatlar kuruldu. Ama uluslararası güçler ağır silahlarla donanmış İsrail askerlerine taş atan Filistinlilere uygulanan orantısız gücü kınamak yerine taş attıkları için terörist ilan edildi. 1993’e kadar süren protestolarda yüzlerce kişi öldü.

Haziran 1992’de İsrail’de İşçi Partisi’nin iktidara gelmesi barış sürecini başlattı. Sertlik yanlısı olarak gösterilen Başbakan Yitzak Rabin ile “güvercin” olarak gösterilen Şimon Peres ve Yosi Beilin, Filistinlilerle barışı konuşacak çok uygun bir ekipti. Washington’daki ikili görüşmeler tıkanınca İsrail, FKÖ’nün katılımına yönelik itirazını kaldırdı. Washington’daki ikili görüşmelerden sonuç alınamayacağı anlaşılınca 20 Ocak 1993’te Norveç’in Sarpsborg kasabasında Filistinliler işgal topraklarından aşamalı çekilmeye başlaması karşılığında İsrail devletini tanımayı kabul ediyordu.

Görüşmelerden sonra  Washington’da İlkeler Deklarasyonu Arafat ile Rabin arasında Kahire’de 4 Mayıs 1994’te imzaladı. İsrail, Gazze Şeridi’ni terk ederek sadece Yahudi yerleşimleri ve etraflarındaki arazilerde kalacaktı. Batı Şeria’da Eriha’yı Filistinliler’e bırakıyordu. Bu pazarlıklar sırasında Batı Şeria’nın El Halil kentinde düzenlenen bir katliamda İbrahim Camii’nde sabah namazı kılan Filistinlilerin üzerine makineli tüfekle ateş açan Yahudi, 29 kişiyi öldürdükten sonra öldürüldü.

Yaser Arafat, Filistin topraklarına bu tarihte geri döndü, Filistin Kurtuluş Ordusu, İsrail birliklerinin boşalttığı yerlere konuşlandırıldı. Filistin Ulusal İdaresi, yani özerk yönetimin başkanı Yaser Arafat’tı.

Filistin yönetimi, Gazze Şeridi’ndeki Filistinli militanların bombalı eylemlerinde onlarca İsrailli öldü. İsrail özerk yönetimin topraklarına giriş çıkışları engelliyor; militanlara suikastlar düzenliyordu. Filistin Özerk Yönetimi kendi toplumunun öfkesini kitlesel gözaltılarla bastırmaya çalıştı. İsrail içinde ise barış sürecine tepkiler sağ kanattan ve dini gruplardan geliyordu. Bu ortam içinde barış görüşmeleri yoğun çaba ile yürütülse de 24 Eylül’de 2. Oslo diye anılan anlaşma Mısır’ın Taba şehrinde ve Washington’da ayrı törenlerle imzalandı. Bu anlaşma Batı Şeria’yı şöyle üçe bölüyordu:

1 – A Bölgesi: Batı Şeria’nın % 7’sini oluşturan bu bölge, Doğu Kudüs ve El Halil haricindeki yerleşimleri Filistin idaresine,

2 – B Bölgesi: İsrail ve Filistinlilerin ortak kontrolüne bırakılan bu bölge Batı Şeria’nın % 21’ini oluşturur.

3 – C Bölgesi: İsrail bölgeyi kontrol altında tutacak ve Filistinli tutukluları serbest bırakacaktı.

2. Oslo Anlaşması, ne Filistinlileri mutlu etti ne de İsraillileri. Yahudi toprağının teslim edilmesine diciler öfkeliydi. Öfke ve tahrik içeren bir kampanyaya hedef olan Başbakan Yitzak Rabin, bir aşırı dinci Yahudi tarafından 4 Kasım’da öldürüldü. Suikast ile “Güvercin” denen bir türlü tamamlanamayan barış sürecinin mimarı Şimon Peres başbakan oldu.

1996 yılında yine kan döküldü. Hamas örgütü İsrail’de bir intihar eylemleri düzenledi. İsrail, Lübnan’ı üç hafta bombaladı. Peres 29 Mayıs’taki seçimlerde, sağcı Binyamin Netanyahu’ya kıl payı yenildi. Netanyahu, Oslo anlaşmalarına karşı çıkarak ”güvenlik içinde barış” diyordu. Netanyahu işgal topraklarında yerleşim inşasının dondurulması kararını kaldırarak Arapları öfkelendirdi. El Aksa Camii’nin altına, arkeolojik amaçlarla bir tünel kazılmasına izin verince tepkiler daha da şiddetlendi. İsrail mevcut barış sürecini eleştirmesine rağmen ABD’nin artan baskısıyla Ocak 1997’de El Halil’in % 97’sini Filistinlilere devretti.

ABD’de 23 Ekim 1998’de Wye River Beyannamesi’nde Batı Şeria’dan çekilmeyi öngörüyordu. Ocak 1999’da İsrail’de iktidardaki sağ koalisyonda anlaşmazlık çıktı. 18 Mayıs seçimlerinin galibi 100 yıllık kavgayı sona erdirmeyi vaat eden İşçi Partili Ehud Barak’tı.

Oslo anlaşmalarında öngörülen beş yıllık geçiş süresi, 4 Mayıs 1999’da sona erdi. İsrail’deki yeni yönetimle pazarlığa yeniden başlanması için Yaser Arafat tek yanlı Filistin devleti ilanından vazgeçirildi.

Ehud Barak hükümetinin barışa ulaşacağına dair iyi düşünce sadece düşüncede kaldı. Yeni bir Wye River sözleşmesi Eylül 1999’da imzalansa da Kudüs’ün durumu, mülteciler, yerleşimler ve sınırlar gibi nihaî statü pazarlıkları sonuçsuz olunca işgal topraklarından çekilme olmadı.

Beş yıllık barış süreci sonunda elde bir şey olmaması, Filistin halkında hüsran ve umutların tükenmesi oldu. Barak, Suriye ile de başarı sağlayamadı. İsrail’in 21 yıllık Lübnan macerasına Mayıs 2000’de Lübnan’dan çekildi.

El Aksa İntifadası

ABD Başkanı Bill Clinton ile Ehud Barak kademeli barış görüşmeleri yerine, sonuç almak için ABD başkanının Camp David’deki yazlığında görüşmeler başladı. Görüşmelerden sonuç çıkmadı. 28 Eylül’de Ariel Şaron, Mescid-i Aksa’yı ziyaret etti. Filistinliler bu ziyareti protesto için gösterilere, gösterilerde El Aksa intifadası diye anılan ayaklanmaya dönüştü.

İntihar saldırıları sonrasında İsrail, Mart ve Haziran aylarında Batı Şeria’yı işgal etti. 2002 yılında Filistin şehirleri sürekli baskına uğradı, kuşatıldı ya da sokağa çıkma yasağına maruz kaldı.

Nisanda İsrail güçleri Batı Şeria’daki Cenin mülteci kampına girdi. Filistinliler, katliam yapıldığını İsrail ordusu ise örgütlü bir direniş ile karşılaştığını iddia etti. Birleşmiş Milletler sivilleri tehlikeyle karşı karşıya bırakan şiddet olayları sebebiyle her iki tarafı da suçladı ama ortada bir katliam olmadığını, Uluslararası Af Örgütü ise İsrail ordusunun Batı Şeria’da Cenin ve Nablus’a düzenlediği operasyonlarda savaş suçu işlediğini rapor etti.

Birleşmiş Milletler, Amerika Birleşik Devletleri, Rusya ve Avrupa Birliği’nden oluşan dörtlü, Orta Doğu’da çözüme yönelik bir süreci yeniden gündeme getirdi. 2003 yılı Nisan’ında belge yayımlanana kadar tüm diplomatik girişimler askıda kaldı. 2003 Haziran’ında Amerika Birleşik Devletleri Başkanı George Bush, Filistinlilere teröre taviz vermeyen bir lider belirlemeleri çağrısında bulundu. Filistinli grupların yoğun müzakerelerden sonra Haziran ayında ilan ettiği ateşkes ancak 7 hafta sürdü.

25 Ekim 2004’te Arafat’a grip teşhisi kondu. İyileşmeyince ve zehirlendiğinden şüphelenildiğinden Paris’teki bir askeri hastaneye götürüldü. Doktorlar zehirlenmeye dair bir kanıt bulamadıklarını açıklasalar da 3 Kasım’da komaya giren Arafat 8 gün sonra öldü.

İsrail, Gazze ve Batı Şeria’nın bir bölümündeki Yahudi yerleşimlerini boşaltıp, askeri araçlarını da Gazze’den çekse de denizden, karadan ve havadan abluka altında tutmaya başladı. Filistin’deki genel seçimlerde oyların çoğunu Hamas aldı. Eylül 2006’da Gazze Şeridi’nde Filistinli gruplar El Fetih ile Hamas arasında çatışmalar başlayan sancılı süreç Haziran 2007’ye kadar sürdü. Mahmud Abbas, Gazze ve Batış Şeria’da olağanüstü hal ilan etti. Geçiş hükümeti kurulmasını isteyip başbakanlık görevini de Selam Fayyad’a verdi, kurulan geçiş hükümetinden Hamas dışlanmıştı.

Mavi Marmara gemisi..

İsrail askerleri Gazze’ye yardım taşıyan Mavi Marmara gemisine Mayıs 2010’da baskın yaptı. Bu saldırı ile Türkiye – İsrail ilişkilerini kopma noktasına geldi. ABD Başkanı Barack Obama’nın da çabalarıyla İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Türkiye’nin başbakanı olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan özür diledi. İsrail ayrıca Mavi Marmara baskınında hayatını kaybeden 10 kişi için tazminat ödemeyi kabul etti.

İsrail 2014 yılında Gazze’ye 51 gün süren ve bir saldırı başlattı. Saldırılarda 530’u çocuk 302’si kadın 2 bin 100’den fazla Filistinli hayatını kaybetti. 10 binden fazla Filistinli de yaralandı. 64’ü asker 70 İsrailli öldü, 720 İsrailli de yaralandı.

14 Mayıs 2018 tarihinde ABD İsrail Büyükelçiliği’ni Tel Aviv’den Kudüs’e taşıma kararı aldı. İsrail güvenlik güçleri protestoculara ateş açtı ve onlarca Filistinli hayatını kaybetti.  Açılış töreninde ABD Başkanı Donald Trump’ın video açıklaması gösterildi. Trump “Orta Doğu’da barışı sağlama” hedefine sadık olduklarını söylerken, Batı Şeria’daki Filistin yönetimi, İsrail’i ‘Gazze’de katliam yapmakla’ suçladı.

Kudüs Günü…

Kudüs’te Müslümanlar için kutsal olan Ramazan ayında, bu yıl Nisan sonunda başlayan gerilim “Kudüs Günü” yaklaşırken yine alevlendi.

İsrail’in Doğu Kudüs’ü işgal ettiği, 1967’de olan Altı Gün Savaşı’nın yıl dönümünü İbrani takvimine göre “Kudüs Günü” olarak kutluyor. İbrani takvime göre Kudüs günü 9-10 Mayıs’a denk geldi. Kudüs Günü’nde yüzlerce Yahudi ellerinde bayraklarla Müslümanlar için kutsal olan Mescid-i Aksa’ya sloganlarla ve İsrail marşları ile yürüdü.

Cuma namazı kılmak için Mescid-i Aksa’ya giden Filistinliler, 10 Mayıs’taki “Kudüs Günü”nde İsrailli grupların planladığı yürüyüşte Harem-üş Şerif’e girmesini engellemek için üç günlük bir nöbete başlayınca İsrail polisinin sert müdahalesi ile başlayan gerginlik sürüyor. 10 Mayıs Pazartesi “Kudüs Günü Bayrak Yürüyüşü”nde Mescid-i Aksa’nın bulunduğu, Müslümanların “Harem-üş Şerif” Yahudilerin “Tapınak Dağı” dediği yere Yahudilerin girişine izin vermezken Mescid-i Aksa çevresinde barikat kuran Filistinlilerin taş ve molotof kokteyli attığı için plastik mermi kullandıklarını açıkladılar. Ancak görüntülerden yüksek sesli patlamalar, çığlıklar duyuluyor ve göz yaşartıcı gazın bölgeyi kapladığı görülüyor.

Mescid-i Aksa’da başlayan olaylar ülkenin başka yerlerine de sıçradı. Harem-üş Şerif, hem Müslümanlar hem de Yahudiler için kutsaldır. Yahudiler için Museviliğin en kutsal yeri ve Tevrat’ta geçen iki mabedin de geçmişte bulunduğu yerken Mescid-i Aksa İslam’ın üçüncü en kutsal ibadet yeridir. Doğu Kudüs, 1967’deki Altı Gün Savaşı olarak da bilinen Arap-İsrail savaşından beri İsrail devletinin işgalindedir.

Yaşanan şiddet olaylarının üç sebebi vardı. Bunlar:

a. İlki, Kudüs Günü yürüyüşü,

b. Şam Kapısı’nda Filistinlilerin oruç açmasına izin verilmemesi,

c. İsrailli yetkililerin Doğu Kudüs’teki evlerinden çıkarılması için çalıştığı Filistinli ailelerden dördünün yaptığı temyiz başvurusu görüşüleceği davanın 10 Mayıs’ta olmasıdır.

Savaşta İlk Gerçekler Ölür

Hamas’ın İsrail’e 7 Ekim’de saldırısı ve İsrail’in misillemesiyle başlayan savaş masum çocuklar, kadınlar, hastaneler ve okullar bombalanarak insanlık ve savaş suçunun da üzerinde aleni soykırımdır.

Olaylar tıpkı 11 Eylül Amerikasında ki gibi kendilerinin yaptığı kanısındayım. Zira bugüne kadar Filistin tarafının böyle bir gücü ve eylemi hiç olmamıştır. Dolayısı ile Ortadoğu’da gerilim kasıtlı olarak yükseltiliyor.

Gazze’de bir anne kızının yastığının altında bir mektup buldu. Mektupta, “Anneciğim ben çok korkuyorum. Eğer şehit olursak hepimizi aynı mezarda koysunlar ki kucağında kalmış olurum. Ve bana bayram kıyafetlerimi giydirsinler. Çünkü onlarla sevinemedim” yazıyor.

Sadece bölgemizde ya da Müslüman oldukları için bizi değil biraz vicdanı olan tüm insanlığı ilgilendirmektedir. Bu harlı ateşi söndürmek tüm insanlığın sorumluluğudur.

Olaylara tepki değil cevap vermeliyiz. Verilecek cevaplar:

1. İsrail’e Manavgat’tan verdiğimiz suyu kesmeliyiz.

2. İsrail’le her türlü ilişkiyi askıya almalıyız.

3. İsrail ile ticareti durdurmalıyız.

4. İsrailli pilotlara verdiğimiz eğitimi durdurmalıyız.

5. Israil’e jet yakıtı satmamalıyız.

6. İsrail ürünlerini boykot etmeliyiz.

7. İsrail büyükelçisini göndermeliyiz. Büyük elçimizi geri çağrılmalıyız.

8. Ülkemizdeki Musevilere kötü davranmamalıyız. En büyük kötülüğün onlara yapıldığını unutmamalıyız.

9. Savaşın kazananı olmaz. Ülkemize gelmeden bölgede yayılmadan durdurmalıyız.

10. Doğrudan sivil halka yönelik olarak hastane, okul, ev ayırdetmeden yapılan tüm saldırılar terör eylemi, insanlık ve savaş suçudur.

11. Bu bir soykırımdır. Lanetleyerek ve kınayarak bitmez.

12. Ülkemizdeki yabancı askeri üslerin faaliyetlerini durdurulmalıyız. (İncirlik ve Kürecik)

13. Türkiyedeki HABAT ile ilişkiler durdurulmalı ve gerekirse HABAT Lobisi ile ilgili soruşturma başlatılmalıyız.

14. İnsani yardım koridorunun açık kalması için uluslararası görüşmeler yapılmalı.

Esas sorun İslam Dünyası ve Filistinlilerin birlik ve bütünlük içerisinde olmaması, bugüne kadar birlik halinde tepki vermemesidir.

Filistin İçin Yapabileceklerimiz:

1- Aynı saatte tweet formatı belirleyip farklı dillerden yayınlayalım.

2- BM nezdinde girişimlerde bulunularak bölgeye BM Barış Gücü’nün gelmesi istenebilir. Kıbrıs’a BM Gücü gönderen BM’nin, BM’de gözlemci üye İsrail ve Filistin arasına göndermesi gerekir.

3- Müslüman ülkeler toplanıp ortak bir kınama metni yayınlayarak gerekirse bölgeye Müslümanların hakkını korumak için asker gönderebileceklerini söyleyebilir.

4- Müslüman ülkeler İsrail ile diplomatik ilişkilerinin seviyesini düşürebilir.

5- Kudüs’te Filistin adında bir devlet olduğuna dair herhangi bir emare yok. Para birimi, araç plakaları, güvenlik güçleri, hatta çöp kamyonları dahi işgalci İsrail devleti esas alınarak tanzim edilmiş başkenti Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulmasının tüm dünya Müslümanlarının sorumluluğunda olduğunu unutmayalım.

6- Sorunun çözümü için Filistin’deki siyasi ve askeri guruplar tek çatı altında toplanmalı ve bu gruplar Müslüman devletler tarafından maddi ve manevi olarak daha fazla desteklenmelidir.

7- İsrail’in yapılmasına engel olduğu Filistin genel seçimlerinin yapılmasına izin verilmesi için lobi faaliyeti yapılmalıdır.

8- Filistin Hükümeti, davasında haklı olduğunu bütün dünyaya duyurabilmek için daha çok çalışmalıdır.

9- Filistin Hükümeti Türkiye’den resmi olarak arabulucu olmasını talep edebilir. Böylece Türkiye’nin eli güçlenir. Esasen Filistin ve İsrail arasında güvenilir arabulucu rolünü üstlenebilecek tek devlet Türkiye’dir. Bu bakımdan tüm İslam Dünyası ve Filistin’e destek olan devletler, Türkiye’nin arabulucuğunu önermeli, istemeli ve desteklemelidir.

10- İsrail Turizm Bakanlığı tarafından basılan Kudüs haritasında Müslümanların kutsal mekanları yer almıyor. Genç nesillerin İsrail işgaline karşı teyakkuzda olabilmesi için tüm dünya Müslümanlarının gerçek Kudüs haritasını bilmesi gerekiyor.

11- Dua zincirine kudusicinfetih.com fetih suresi okuyarak üye olmak ve çevremizi dahil etmeliyiz.

12- Nakdi yardımda bulunmalıyız. 800 bin Gazzeli, insani yardımlarla hayatta kalmaya çalışıyor.

13- İsrail mallarını boykot edebiliriz. (59 marka)

14- Bölgeye aşevi, seyyar hastane kurulmalı ve ihtiyaç maddeleri ulaştırmalıyız.

15- Filistin-İsrail sorunlarını ve Filistin gerçeğini öğrenelim ve öğretelim.

Rabbim Müslüman kardeşlerimizin yar ve yardımcısı olsun.

Dr. Ömür Kahraman

Turizmci, turist rehberi, öğretim görevlisi, yazar.
Torbayla Yaşamak ve Puglia'da Bir Ömür kitaplarının yazarı.

0 Yorum

Opinyuya yorum yapın

www.opinyu.com'da yer alan her türlü içeriğin tüm telif hakları Opinyu'ya aittir. www.opinyu.com sitesinde yer alan bütün yazılar, materyaller, resimler, ses dosyaları, animasyonlar, videolar, dizayn, tasarım ve düzenlemelerimizin telif hakları 5846 numaralı yasa telif hakları korunmaktadır. Bunlar opinyu.com’un yazılı izni olmaksızın ticari olarak herhangi bir şekilde kopyalanamaz, dağıtılamaz, değiştirilemez, yayınlanamaz. İzinsiz ve kaynak belirtilmeksizin kopyalama ve kullanımı yapılamaz. www.opinyu.com'daki harici linkler ayrı bir sayfada açılır. Yayınlanan yazı ve yorumlardan yazarları sorumludur. Opinyu hiçbir bildirim yapmadan, herhangi bir zamanda değişikliğe gidebilir. 

Opinyu bu sitedeki bilgilerden kaynaklı hataların hiçbirinden sorumlu değildir. Opinistlerin (Yazarların) İçeriklerindeki Sorumluluk Kendilerine Aittir. İçerikler kesinlikle tavsiye içermemektedir. İçeriklerden edindiğiniz bilgileri uzman kişilere danışmadan uygulamanız zararlı sonuçlar doğurabilir. Bu sonuçlardan Opinyu ya da Yazar asla sorumlu tutulamaz. 

©2024 opinyu.com

©2022 opinyu.com

©2024 opinyu.com

©2024 opinyu.com

Kullanıcı Bilgileriniz İle Oturum Açın

veya    

Bilgilerinizi Unuttunuzmu?

Create Account