İçerikte Neler Var?
“Yönetim Kurulu Toplantı Salonunda Bir Yapay Zeka Gördüm Sanki?“: Sevinç İle Endişe Arasında
Teknolojik ilerlemeler neticesinde icat edilen makinelerin, robotların vb. bilhassa kurumsal hiyerarşide alt kademelerde yer alan çalışanların işlerini ellerinden alacağı, kadim ve kısmen de olsa yerinde bir endişedir. Nitekim bir rivayete göre, 18. yy.’ın sonlarında dolayısıyla “Birinci Sanayi Devrimi”nin etkisini kıyasıya hissettirdiği bir dönemde, buharlı makinelerin işlerini insanların elinden alacağı korkusuna kapılan Ned Ludd, bir dokuma atölyesine girerek henüz yenice icat edilmiş olan bu makinelere zarar verir.
Sonrasında bu davranış kendisine, geleneksel atölyelerini yeni teknolojilerin rekabeti karşısında kapatmak zorunda kalanlar arasından çok sayıda taraftar bularak, organize bir teknoloji karşıtlığına doğru evrilir ve Luddizm olarak anılmaya başlar. Kavram ve onun güncellenmiş versiyonu diyebileceğimiz “Neo-Luddizm” halen bugün otomasyona, bilgisayarın iş ve günlük hayatlarımıza derinlemesine nüfuz edişine, özetle, teknolojinin bizatihi kendisine karşı bir başkaldırının simgesi olarak kullanılmaktadır.
Tıpkı ilk sanayi devrimi döneminde yaşayanlar gibi, günümüz insanı da elbette tutulduğumuz dijital fırtınayla birlikte işsizliğin patlayacağına ilişkin korkulardan azade değil. Nitekim Accenture Türkiye’nin bir raporu bu endişeleri kısmen de olsa haklı çıkaracak şekilde, ABD’de 2000-2008 periyodunda tam tamına 5.8 milyon kişinin, dijitalleşmenin doğrudan ve/veya dolayı tesirleri neticesinde işsiz kaldığından bahsetmekte. McKinsey & Company ise daha da karamsar bir tablo çizerek, 2030’a kadar ekseriyetle mavi yakalılardan oluşan 800 milyonluk bir çalışan grubunun yerlerini robotlara bırakacağını tahmin ediyor.
Öte yandan, dijital devrim bir yandan da vites arttırarak tartışmayı sanki bir sonraki evreye taşıyacak gibi görünüyor. Nitekim, Hong Kong merkezli risk sermayesi şirketi “Deep Knowledge Ventures”, 2014 tarihinde “Yönetim Kurulu (YK)”nda VITAL adlı bir “Yapay Zeka (YZ)”yı kullanmaya başladığını duyurdu. Şirket açıklamasında; Londra merkezli “Aging Analytics” tarafından geliştirilen yazılımın bilhassa yaşla ilgili hastalıklara yönelik ilaç geliştirme yatırımlarına dair kararlara, kapsamlı bir veri setini analiz ederek yardımcı olacağını eklemeyi de unutmuyor.
Bu gelişme, dijitalleşme terminolojisine süratle “beyaz yakalı robotlar”, “metal yakalılar” gibi, YZ’nin bilhassa üst yönetimde temsiline işaret eden bazı kavramların kazandırılmasına vesile oluyor. İster istemez şirketlerin beyaz yakalı çalışanları arasında güçlü bir duygusal dalgalanma hasıl oluyor ve dijital teknolojilerdeki ilerlemelerin mavi yakalılardan sonra, kendi pozisyonlarını da tehdit edip etmeyeceğine dair hararetli tartışmalara girişiyorlar.
Düşünüldüğünde, YZ’lerin YK’larda koltuk edinmesinin firmalar açısından potansiyel olarak müspet ve menfi neticeleri olabilir gibi görünüyor. Müspet yakadan başlarsak, YK’lardan çıkacak kararların daha rasyonel olma ihtimali artıyor gibi görünüyor. Rasyonel karar alma süreci en yalın biçimde yüksek veri eşliğinde karar alternatiflerinin çıkarıldığı ve bunlar içerisinden, yine veriler ışığında en optimal olanının seçildiği bir adımlar silsilesi olarak tasvir edilirse, temel vazifesi veri toplama ve işleme olan YZ’nin YK’ları rasyonel karar alma sürecinde bir sonraki evreye taşıyacağı aşikar. Yine, üzerine düşünmeye değer bir diğer husus da YZ’nin YK’larda yaratabileceği “çeşitlilik” etkisi.
YK’ların cinsiyet, yaş, mesleki geçmiş, uyruk vb. açısından çeşitlendirilmesinin sonuçlarını inceleyen bazı araştırmalar, firmaların bu çeşitlilikten zaman zaman finansal ve sosyal performansta yükseliş gibi bazı mükafatlar elde edebildiklerini gösteriyor. Dolayısıyla akıllara hemen “insan-insansı robotlar ya da insan-YZ kombinasyonlarına yönelik bir YK çeşitlenmesi firmalara diğer çeşitlenme kategorilerinde olduğu gibi bazı kazanımlar sağlama potansiyeline sahip mi?” sorusu geliyor. Eğer umulduğu gibi, YZ’nin YK’lara girişiyle bazı müspet neticeler alınacaksa, bu durumdan şirketlerin muhtelif paydaşlarının faydalanabileceği çok açık. Bahsi geçen gerekçelerle bazı çevreler YZ’lerin YK’lara dahil edilmesine taraftar gibi görünüyorlar.
Tartışmanın “endişeliler” yakasındakilerin korkularının belki de ilk kaynağı, dijital teknolojilerin beyaz yakalılar arasında da işsizliği ciddi manada körükleyebilecek olması. Nitekim Stanford Üniversitesi bünyesinde yürütülen ilginç bir araştırma lisans mezunlarının daha alt eğitim derecelerine sahip olanlara kıyasla beş kat daha fazla işlerini kaybetme riskiyle karşı karşıya olduklarını ortaya koyuyor.
CNBC’den Jennifer Liu’nun haberine göre, araştırmanın sahibi Michael Webb bu durumu, YZ’lerin firmaların daha ziyade beyaz yakalılardan talep ettiği planlama, problem çözümü, tahminde bulunmak gibi görevleri başarıyla ifa etmelerine, dolayısıyla esas olarak beyaz yakalıların yerlerine göz dikmelerine bağlıyor. Endişeliler yakasının mühim bir iddiası daha var: “Dijital teknolojilerin etiği ve duyguları yok!”. Evet, birçok dijitalleşme gurusu henüz dijital teknolojilere “etik”in aşılan(a)madığını belirtiyorlar. “Gelecekte YZ’ler kararlarını etik ilkeler çerçevesinde vermeyi öğrenebilecekler mi?”, “öğrenebileceklerse, muhtelif etik perspektiflerinden hangisini tercih edecekler ve neden?”, bunlar cevabını muhtemelen pek yakında alacağımız ama henüz yanıtları yeterince netleşmemiş sorular.
Peki tartışmayı bir adım ileri taşırsak, “Yapay zeka ile arttırılmış YK’lar”dan belki daha rasyonel ancak hiç de etik olmayan kararlar çıkarsa ne olur?. Bu sorunun cevabını geçmişte, etik ihlaller yaparak imajlarını zedeleyen, müşterilerini rakiplerine kaptıran, mühim tazminatlar ödemeye mahkum edilen şirket örneklerini izleyerek almıştık aslında. Bu arada, Deep Knowledge Ventures da YK’da yapay zeka uygulamasından pek de randıman alamamış olacak ki, firmanın YK’sında yapay zeka kullanımına 2019 yılında son verildi.
Peki ya duygular? Belki de (en azından şu ana dek) duygudan yoksun yapay zekalar ve haliyle yapay zeka destekli YK’lar, firmaların içerisinde faaliyet gösterdikleri toplumlara karşı daha az empatik, duygulardan mühim ölçüde (belki de mutlak manada) soyutlanmış kararlar alacaklar. Dijital dönüşümün hayatlarımıza nüfuz etme süratine bakıldığında öyle anlaşılıyor ki, pek kısa bir süre zarfında, hangi tarafın YZ’nin YK’da varlığına ilişkin hususlarda daha haklı olduğunu hep birlikte görme şansına sahip olacağız.
Prof. Dr. Mehmet Eryılmaz
1975 yılında Ankara'da doğdu. Ankara Namık Kemal İlkokulu ve Ortaokulu'ndaki eğitimlerini takiben, lise eğitimini Ankara Atatürk Lisesi'nde tamamladı. 1997 yılında ise Gazi Üniversitesi, İ.İ.B.F., İşletme Bölümü'nden mezun oldu.
1998 yılında girdiği Bursa Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde İşletme Yüksek Lisans Programı'ndaki eğitimine devam ederken, 1999 yılında AIESEC'in yurt dışı staj bursunu kazandı. Yine aynı sene, Bursa Uludağ Üniversitesi'nin İ.İ.B.F., İşletme Bölümü'nde araştırma görevlisi olarak göreve başladı. Ardından, Bursa Uludağ Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, İşletme Anabilimdalı'nda 2001 yılında "sanal takımlar" üzerine hazırladığı teziyle yüksek lisans derecesini aldı. Yüksek lisans eğitimini takiben aynı enstitüde, 2005 yılında "örgütsel değişim" konusu üzerine hazırladığı teziyle işletme doktoru unvanını aldı.
Dr. Eryılmaz akademik kariyerinde ilerleyen yıllarda sırasıyla, 2009'da yardımcı doçent, 2011'de doçent ve 2017'de de profesör unvanlarını aldı.
Yoğun akademik çalışmalarına ilaveten Dr. Eryılmaz fakültesine idari manada da hizmet etmeye gayret etti. Bu arzunun doğrultusunda, 2013-2015 yılları arasında çalıştığı fakültenin dekan yardımcısı olarak görev yaptı. Aynı dönemlerde Bursa Uludağ Üniversitesi "İktisadi ve İdari Bilimler" ve "İnegöl İşletme" fakültelerinin yönetim kurullarında da yer aldı.
Akademik bilgi ve tecrübesini ileriye taşıma arayışlarının neticesinde, 2017-2018 döneminde, bir yıl süreyle, "TÜBİTAK 2219 Yurt Dışı Doktora Sonrası Araştırma Bursu"yla İsveç'in Göteborg Üniversitesi, Göteborg Araştırma Enstitüsü'nde, Prof.Dr. Barbara Czarniawska nezaretinde "Bilginin Çevirisi Kuramı (Knowledge Translation Theory)" üzerine araştırmalar yürüttü.
Dr. Eryılmaz 2009'dan bu yana Bursa Uludağ Üniversitesi'nde; lisans, yüksek lisans ve doktora düzeylerinde "İşletme" (L), "İşletme Yönetimi" (L), "Management" (L), "Organizasyon Teorisi" (L), "Organization Theory" (L), "Araştırma Teknikleri ve Yayın Etiği" (YL), "Stratejik Yönetime Giriş" (YL), "İleri Stratejik Yönetim" (D), "Örgüt Kuramları" (D) vb. muhtelif dersler vermiştir, vermeye devam etmektedir. Dr. Eryılmaz ayrıca, geçmişte de Beykent Üniversitesi, İstanbul Ticaret Üniversitesi, Okan Üniversitesi vb. muhtelif vakıf üniversitelerinde yüksek lisans düzeyinde "İşletme Yönetimi", "Stratejik Yönetim" ve "Takım Çalışması ve Liderlik" dersleri vermiştir.
Son olarak; Dr. Eryılmaz'in ilgi alanları "Stratejik Yönetim", "Örgüt Kuramları" ve "Araştırma Teknikleri"dir. Kendisinin bu alanlarda yayınlanmış 30'a yakın bilimsel makalesi (2014 yılında Dr. Öğr. Üyesi Mehlika Saraç ve Prof.Dr. İsmail Efil ile birlikte "Management Research Review" dergisinde yayınladıkları makale, 2015 yılında Emerald Group Publishing tarafından "Outstanding Paper Award" ödülüne layık görülmüştür), 20'ye yakın kitap bölümü, uluslararası ve ulusal kongrelerde sunulmuş 50 civarında tebliği vardır.Dr. Eryılmaz ayrıca 2015 yılında Ekin Yayınevi'nden çıkan "İşletme: Kuram ve Pratik" (Prof.Dr. Sait Yüksel Kaygusuz ve Prof.Dr. İsmail Efil'le birlikte) ve 2021 yılında Nobel Akademik Yayıncılık tarafından basılan "Dijital Dönüşümü İşletme Biliminin Gözlükleriyle Anlamak" kitaplarının editörlüğünü üstlenmiştir. Kendisi bir tanesi Tübitak 1001 projesi olmak üzere, 5 bilimsel projede yürütücü ve araştırmacı olarak yer almıştır. Dr. Eryılmaz ayrıca naçizane bilgi ve tecrübelerini okuyucularla her ay "Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Ekonomi Dergisi"ndeki yazılarıyla paylaşmaktadır. İlaveten halen; "TESAM Akademi" ve "Uluslararası Yönetim Akademisi" dergilerinin alan editörlüğünü üstlenmekte ve "Başkent Üniversitesi Yönetim Araştırmaları Dergisi"nin ise editörler kurulunda hizmet vermektedir.