İçerikte Neler Var?
Yenilik Ekonomisinin Zihniyet Temeli
Batı Zihniyetinde kaynaklar üzerindeki rekabet kaçınılmazdır. Bu zihniyette doğanın yolu da budur. Bu anlamda Batı’nın başarısı bu kaynaklar üzerine olan rekabeti, yenilik temelli olarak örgütleyebilmesidir.
Batı aydınlanmasında önce insanı olduğu gibi kabul etme, sonra da insan doğasını toplum yararına yönlendirme fikri görülür. Aydınlanmanın en büyük kazanımlarından biri, kaynaklar üzerindeki rekabeti, yenilik temelli bir yarışa ya da oyuna dönüştürebilmiş olmasıdır.
Doğada, kaynaklar üzerinde rekabet söz konusu olduğunda fiziksel çatışma sonucunda galip gelen, kaynağa erişim hakkını kazanır. Fakat aynı doğal mantık bir insan topluluğu içinde de işletilmeye başlanırsa, sonuç toplum için yıkıcı olacaktır. Bu noktada Batı tipi aydınlanmanın çözümü devreye girmektedir: Kaynaklar üzerindeki rekabet, piyasa denilen oyun alanı üzerinden yürütülür.
Schumpeter’in yeniliklerin Kapitalizmde gittikçe daha fazla önem kazandığına yönelik iddiasından da anlaşılabileceği üzere, artık piyasada rekabet, yenilik üzerinden gitmektedir. Bu düzende, belirli bir insan topluluğu içerisinde, kaynaklar üzerindeki mücadelede, fiziki çatışmada karşı tarafa en fazla zarar veren değil, piyasaya en uygun (the fittest) yeniliği yapan kazanacaktır.
Fakat, yine de bu zihniyetin kusurlu yanları da yok değildir. Bir kere, bu piyasa kurgusu, konunun uzmanlarından Albert O. Hirschman’ın da gösterdiği gibi tutkuları, çıkarları ve rekabeti meşrulaştırmıştır, ancak bu sistemin insanın doğal çevresi üzerindeki muhtemel etkisi gözden kaçırılmıştır. Bu arada iktisat bilimi yine insanı neredeyse doğal ekosistemin dışında bir varlık gibi düşünme hatasına düşmüştür. Geleneksel iktisat okullarının en büyük eksikliklerinden biri bu noktada karşımıza çıkmaktadır.
Bu düşünce tarzı, doğayı, meşrulaştırılmış çıkarları için kullanan insan üzerine yoğunlaşırken, doğayı tahribin sonuçları üzerine pek düşünmemiştir. Bu anlamda bu tarz bir iktisat bilimi de doğal değildir. Devasa bir suni dünya inşa eden Batı, o dünyanın maddi işleyişini açıklayan bilimi de suni bir yapı şeklinde kurmuştur.
Batının ürettiği düşünce sistemi, Batı’da devletler gibi örgütlü insan toplulukları içerisinde yenilik temelli bir düzen tesis edebilmiş, bu yolla aynı düşünce çizgisinden geçmeyen diğer topluluklar üzerinde de bir rekabet üstünlüğü elde etmiştir. Bu üstünlük, daha sonra Batıyı yeryüzündeki en baskın örgütlü güç haline getirmiştir. Ne var ki, adına Kapitalizm denilen bu iktisadi ve sosyal sistem, doğayla uyumlu değildir.
Doğal Seçilim Kuramına göre, doğaya en uygun olan tür hayatta kalacaktır. Bu anlamda çevreyle uyumsuz olan bu sistem ve onun iktisat zihniyeti için iki yol var gibi görünmektedir. Bu yollardan birisi, söz konusu zihniyetin ekosistemi dikkate alan bir tarzda dönüşmesi (uyumlanım) diğeri de ortadan kalkmasıdır. Ancak bu ortadan kalkma, kapitalizmin, kapitalist medeniyetin bizzat kendisini de yıkarak yok olması tehlikesini taşımaktadır.
Dr. Öğr. Üyesi Görkem BAHTİYAR 19.04.2022
Dr. Öğr. Üyesi Görkem Bahtiyar, 2007 yılında Uludağ Üniversitesi İktisat bölümünden mezun olduktan sonra aynı üniversitede yüksek lisans ve sonrasında doktora eğitimine başlamıştır. 2016 yılında Uludağ Üniversitesi’nden İktisat doktoru unvanını alan Görkem Bahtiyar, akademik çalışmalarına Bursa Uludağ Üniversitesi’nde devam etmektedir. İktisadi sistemler, finansallaşma, krizler ve iktisadi düşünce alanlarında çalışmaları bulunmaktadır.