İçerikte Neler Var?
Enflasyonun Sonuçları Üzerine
Burjuvaziyi ezmenin yolu, onları vergi ve enflasyon değirmen taşları arasında öğütmektir.
Vladimir Lenin
Tüm dünya son iki yıldır enflasyonla uğraşıyor. Gelişmiş dünyada enflasyon 1980’lerin başından beri ilk defa iki haneli rakamlara ulaştı. Merkez bankaları enflasyonla mücadele edebilmek için -biraz geç kalmış olsalar da- sıkı para politikası uyguluyorlar. Bu mücadele bankaları tehlikeye atsa, ekonomileri resesyona sürüklese bile…
Türkiye ise 2021 Eylül’ünde başlayan faiz indirimleri ile birlikte en yüksek enflasyon oranlarına sahip ülkelerden biri haline geldi. Baz etkisi nedeniyle şu anda bir miktar gerilese de enflasyon üç haneli rakamlara yaklaştı. Hatta; TÜİK dışındaki diğer kaynaklarda (ITO veya ENAG) %100’ün üstüne çıktı. Son dönemde her ne kadar enflasyonla mücadele ediyoruz dense de birkaç polisiye önlem ve de kira kontrollerine gitme dışında ciddi bir mücadele yok. Bir de üstüne seçim harcamaları, verilen vaatler, düşük faiz politikası konusunda kararlılık… Bu politikalar devem ederse, biz bir süre yüksek enflasyon ve sonuçlarını yaşayacağız anlaşılan.
90’lı yılları yaşamış olanlar “enflasyon canavarı” tabirine aşinadırlar. 1990’lı yıllar Türkiye için enflasyonun yüksek, ekonomik istikrarsızlığın hat safhada olduğu yıllardı. Şimdi tarih tekerrür ediyor ne yazık ki. Yine yüksek enflasyon, makro ekonomik istikrarsızlık ve nihayetinde varacağımız yer düşük büyüme ve krizler…
Enflasyon ekonomideki en ciddi hastalıktır.
Analoji yapacak olursam, yüksek enflasyon tam bir kanser hücresidir ve ekonomiyi içten içe kemirir. Piyasa ekonomisi için fiyatlar bir sinyaldir. Ancak fiyatların hızlı artışı bu sinyal özelliğini bozar. Ekonomide nispi fiyat ilişkileri zarar görür, karar almak zorlaşır ve ekonomi etkinlikten uzaklaşır. Enflasyonun yarattığı belirsizlik ve istikrarsızlık ortamı tasarruf ve yatırım davranışını kötü etkiler. Tasarruflarınızın reel değerinin gelecekte ne olacağını bilmezseniz, tasarruf etmezsiniz. Türkiye gibi tasarruf açığı olan bir ülke için bu durum hayati olabilir. Ayrıca belirsizlik ve istikrarsızlık ortamında yatırım da yapmak istemezsiniz. Nihayetinde istikrarsız, etkinlikten uzaklaşmış bir ekonomi ve düşük büyüme oranları kaçınılmaz olur.
Enflasyonun en önemli etkilerinden biri ise gelir dağılımını bozmasıdır. Enflasyon arttıkça sabit gelirlinin reel geliri, satın alma gücü düşer. Her ne kadar zamlarla bu reel gelir korunmaya çalışılsa da bu nihayetinde ücret-fiyat sarmalına neden olur ve enflasyon hızla yeniden artar. Vergi dilimleri enflasyonun hızına yetişemeyeceğinden, bir anda vergi dilimleriniz yükselir ve vergi sonrası geliriniz düşer. Gelir dağılımında adaletten uzaklaşılır, sosyal huzursuzluk başlar. Radikal politik ve ideolojik eğilimler kendilerine taban bulurlar.
Tarihte örneği çok
Yüksek enflasyon dönemlerinde tarihte sosyal dengenin bozulduğu birçok dönem var. Örneğin; İspanyollar Peru’da Patosi gümüş madenlerini keşfettiğinde, Güney Amerika’dan İspanya’ya gümüş akmaya başlar. Bu gümüşler İspanya’da kilise, malikane yapılmasına ya da savaşları finanse etmeye harcanır. Tabii sonuç ilk etapta yüksek enflasyon. Yüksek enflasyonun sonucu ise azalan üretim ve artan eşitsizlik. Bu dönem Patosi laneti olarak biliniyor. Bu enflasyon sadece İspanya’da kalmıyor ve bütün Avrupa’ya yayılıyor. Jack Goldstone (1986) bu dönemi dilencilerin arttığı, sokakta başınızın kesilmesinin yüzde elli ihtimal olduğu; finansal kriz ve sosyal huzursuzluk dönemi olarak tasvir ediyor.
Sosyal huzursuzluk ve gelir dağılımında bozulan adaletin toplumun tercihlerini de etkilediği muhakkak. Birinci Dünya savaşı sonrası Weimar Cumhuriyeti bunun çarpıcı örneklerinden. Almanya’da savaş sırasında artan para arzı, savaş sonrasında ise yüklenen tazminatlar; enflasyonun sıçramasına neden oldu. Enflasyon gelir dağılımında adaleti bozdu, orta sınıfı yok etti, öfkeli bir halk yarattı. Öfkeyi bir yöne yönlendirecek biri çıkınca da sonuç: Hitler kendi tabanını oluşturdu ve dünyayı en kanlı savaşa doğru sürükledi.
Usta J. M. Keynes “Barışın Ekonomik Sonuçları” (s.149) adlı eserinde; Lenin’in kapitalist sistemi yıkmanın en iyi yolunun parayı sulandırmak olduğuna dair sözlerini hatırlatır. Lenin’in kastettiği tağşiş (currency debasement) yoluyla enflasyon yaratılmasıdır. Keynes Lenin’i kesinlikle haklı bulur. Keynes’e göre toplumun mevcut temelini alt üst etmenin para birimini sulandırmaktan daha sinsi ve kesin bir yolu yoktur. Keynes sözlerine şöyle devam eder:
“Enflasyon olduğu sürece, hükümetler servetin önemli bir kısmına gizlice el koyarlar ve de keyfi olarak yeniden dağıtırlar. Servetin yeniden dağıtılması bazılarını isteklerinin de dışında kazanan yaparken, enflasyondan zarar gören kesimlerin nefretlerini çekmelerine neden olur. Kapitalist sistemin temelinde yatan borçlu alacaklı ilişkilerinin bozulmasına yol açar.”
Hitler de enflasyonun bu yıkıcı sonuçlarının farkındaydı. Nihayetinde Almanya yüksek enflasyonun en ağır sonuçlarını yaşayan bir ekonomiydi. Bernhard Operasyonu* adıyla bir kalpazanlık operasyonu başlattı. Amaç İngiliz sterlini basmak, bu sterlinleri piyasaya sürmek ve de İngiliz ekonomisini istikrarsızlığa sürüklemekti. Tabii sonra savaş esnasında operasyon kendi masraflarını karşılamaya yönelik dolar basmaya evrildi.
Özetle, enflasyon ciddi bir hastalıktır ve acil müdahale gerektirir. Eğer önlem alınmazsa bir kanser hücresi gibi yayılır ve mücadele etmek daha da zorlaşır. Toplumun önce ekonomik sonra da sosyal dengelerine zarar verir. Umarım bir an önce bunun farkına varır ve enflasyonla mücadeleyi önceleriz. Kaybettiğimiz zaman bu mücadelede aleyhimize işliyor.
Doç. Dr. Derya HEKİM
*Bernhard Operasyonu Counterfeiters adıyla 2007’de sinemaya uyarlandı.
Akademisyen / Doçent Doktor @ Uludağ Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü / Uluslararası İktisat
Co Founder @ Opinyu