İçerikte Neler Var?
Bir Cari Denge Problemi
Son günlerde cari açık ve cari açıkla mücadele daha fazla gündemimizde. Kasım ayında cari işlemler dengesi 3 ay sonra açık verdi. 2 milyar 681 milyon dolar açık vermişiz. Hem de kurdaki artışların rekor kırdığı bir ayda.
Yeni ekonomi modelimizde kur artışları ile birlikte cari açık problemimizin önüne geçilmesi hedefleniyordu. Cari fazla vereceğiz, bu döviz birikime neden olacak kurlardaki gevşeme ile birlikte enflasyon da düşecek.
Maalesef bu kadar basit değil.
Cari açık Türkiye’de kronikleşmiş bir problem. Çözülmesi lazım. 1974-2020 arasında GSYH’mızın ortalama %2.5’i kadar cari açık vermişiz. Peki, gerçekten de kuru arttırarak cari dengeyi iyileştirmek mümkün mü?
Cari dengenin en önemli açık yaratan kalemi dış ticaret dengesi, yani ihracat ve ithalatın dengesi. Öncelikle ihracata bakalım. Türkiye’nin 2002 sonrası ihracatını ve dolar kurundaki değişmeyi gösteriyor. Kur arttığında ihracatın da arttığını söylemek mümkün değil. Örneğin 2003-2005 arası dolar kuru azalmış ancak ihracatta istikrarlı bir artış var.
Keza 2007 yılında yine kur artışı negatif ama ihracat 2006’ya göre %26 artmış. 2009 yılında ise kurda ciddi bir sıçrama olmasına rağmen ihracat artmamış. Bunu 2009’un kriz senesi olması ve dış talep yetersizliğinden ihracatın azalması ile açıklayabiliriz. 2015 yılında da kur geçen yıla göre %24 artmış ancak ihracat bir önceki seneye göre azalmış.
Kısaca ihracatın seyrini belirleyen kur dışında birçok faktör var.
Öbür taraftan kurun yükselmesi ile birlikte ihracatçı çok kısa vadede kazanç sağlayabilir. Bu da ihracatın kısa vadede artmasına yol açabilir. Malını yurtdışına daha rekabetçi bir fiyattan satan ihracatçının kazancı, kurdan fiyatlara geçişin tamamlanması ve maliyetlere yansıması ile son bulacaktır.
Maliyetler artar, ihracatçı fiyatını arttırmak zorunda kalır ve sonucunda kurla sağlanan avantaj yok olur.
Tekrar aynı maliyet avantajını sağlamak için yeniden kurun artması gerekir ki bunun sonu yok.
Gelelim dış ticaret hesabının diğer kalemi olan ithalata. Kur yükseldiğinde ithalatın azalması bekleniyor. Bunun arkasında yatan mantık basit, kur artacak, ithalat pahalı hale gelecek ve ithalat miktarı azalacak.
Ancak unutulan bir nokta şu ki bu azalma ancak ithal malların talebi esnekse gerçekleşebilir. İthalat mallarımızın kompozisyonuna baktığımızda ise, ithal malların %77’sinin ara malı %11’nin tüketim malı olduğunu görüyoruz.
İthal mallarımızın önemli bir kısmı ara malı, yani zorunlu mal niteliğinde. Üretime devam etmek için biz bu ara malları ithal etmek durumundayız. Kur artsa bile bu malların ithalatını azaltamayız. Tüketim mallarının bir kısmının ithalatını azaltabilsek bile bu mallar içinde de ilaç gibi tüketimini azaltamayacağımız mallar var.
Öyleyse, kur artışı ithal ettiğimiz miktarı fazla azaltamayacak. Dolayısıyla ithalatımızın değerinde pek düşüş olmasını bekleyemeyiz.
Cari hesabın diğer kalemi olan hizmetlerde ise iyileşme görebiliriz. Hizmetler içerisinde turizm sektöründe TL’nin değer kaybı ile birlikte turist sayısında bir artış olması öngörülebilir. Turizm sektöründe de maliyetler artar ancak bu sektörün ithalata olan bağımlılığı diğer sektörlerle karşılaştırıldığında nispeten daha düşük.
Kur artışları turizm sektöründe bir canlanma yaratabilir. Bu doğrultuda, eğer pandemi uluslararası seyahatleri engellemezse muhtemelen hizmetler sektörünün cari dengeye pozitif bir katkı sağlaması beklenebilir.
Bir Cari Denge Problemi
Özetle, kur artışı maliyetlere yansıyana kadar, kısa vadede, ihracatı arttırabilir. Turizm sektöründen de pozitif bir katkı görülebilir. İthalat azalmasa da bu saydıklarımızın ışığında cari denge kısa vadede iyileşebilir. Ancak uzun vadede bu iyileşme ortadan kalkacaktır.
Çünkü cari açık bir tasarruf yatırım dengesizliği sorunudur. Eğer tasarruflarınız yatırımlarınızı karşılayamıyorsa bu cari açık olarak kendini gösterecektir.
Maalesef Türkiye’de tasarruf yatırım açığı var.
Türkiye’de hane halkı tasarruf oranları yaklaşık %14 civarında. Şirketler kesiminin ve kamunun tasarrufunun da eklenmesi ile bulunan brüt tasarruf biraz daha fazla. 2002-2020 arasında ortalama brüt tasarruf GSYH’nın yaklaşık %24’ü olarak gerçekleşmiş.
Aynı dönemde yatırımlar ise GSYH’nın yaklaşık %27’si.
Bu tasarruf yatırım açığı da cari açığın arkasındaki en önemli sebeplerden biri. Aynı dönemde Almanya’da brüt tasarruflar %27 ve de yatırım oranı %21. Yani tasarruf oranı yatırım oranından 6 puan fazla. Almanya’da cari fazlanın GSYH’ya oranı ise bu dönemde %6 civarında, Türkiye de ise cari açığın GSYH’ya oranı %2.5.
Sonuç olarak; cari açık problemini çözmek için tasarruf yatırım dengesizliğini düzeltmemiz, tasarrufu arttırmamız gerekiyor.
Aslında benzer bir tespit 11. Kalkınma Planı Tüketim ve Tasarruf Eğilimleri Özel İhtisas Raporunda da yapılmış, cari açığın azaltılması için tasarrufların artması gerektiği üzerinde durulmuş. Dolayısıyla çözüm belli. Türkiye; cari açıkla mücadele etmek için tasarruf oranlarını arttırmak ve tasarruf yatırım dengesizliğini hedef alan yapısal politikalar uygulamak zorunda.
Bu doğrultuda tasarrufu teşvik eden politikalar geliştirmeli, yastık altında atıl tutulan paralar ya da altınlar finansal sistemin içerisine katılabilmelidir. Yoksa bugün iyileşmiş görünse de uzun vadede Türkiye yine cari açıkla karşılaşacaktır.
Yapısal sorunlar yapısal çözümler gerektirir.
Doç. Dr. Derya Hekim
Akademisyen / Doçent Doktor @ Uludağ Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü / Uluslararası İktisat
Co Founder @ Opinyu
[…] Üçüncü yaklaşım, cari açık dâhil mevcut sorunların büyük oranda iktisadi, sosyal ve politik tercihler içeren bir ekonomi […]