İçerikte Neler Var?
Michelangelo’nun Az Bilinen İlk Dönemleri
Değerli Sanatseverler,
Sıklıkla belgesellerimde uzun uzun anlattığım, Floransa’ya düzenlediğim sanat tarihi içerikli gezilerimde hiçbir ayrıntısını kaçırmadan anlatmaya özen gösterdiğim Michelangelo’nun yaşamı ve eserleri son derece ilginçtir.
Elbette yaşamı ne bu satırlara, ne gezilerimdeki saatlere sığar. O nedenle sizlere kısa bir özet takdim edeyim. Bu temel bilgiler, daha sonra değişik yönlerden ele aldığım Michelangelo’nun yaşamı ve eserlerinin de adeta ipuçlarıdır.
Çocukluğu
Sanatçının yaşamı değişik dönemlere ayrılsa da 1475’teki doğumu, annesinin hastalığı ve ölümü elbette erken dönem çocukluğudur.
O zamana dek ‘Yaşarken Biyografisi basılan İlk Sanatçı’ olan Michelangelo, Giorgio Vasari’nin ağzından şunları söylemiştir:
“Eğer bende bu yetenek ortaya çıktı ise, nedeni Arezzo’nun belki de kendisini ilk başlarda pek fark ettirmeyen havasıdır. Süt annemden sütümü emerken, bugün eserlerimi ortaya çıkartmakta kullandığım keski ve çekiç sesleri de ninnilerim oldu.”
Çıraklık Dönemi
Sonrasında benim 13 yaşında, 1488’de Domenico Ghirlandaio’nun yanına verildiği tarihten başlatmayı ve anlatmayı sevdiğim ‘Çıraklık Dönemi’ başlar. Öyle bir çıraktır ki, hemen bir sene sonra, kendisine (biraz da babasının ustasına bastırması ile) o dönemde neredeyse benzeri olmayan bir biçimde para ödenmeye balşanır.
Çıraklık Dönemindeki Roma Talih Kuşu
Aynı sene Roma’daki papalık yönetiminin, Floransa’nın ‘âdeta sahibi’ Lorenzo de’ Medici’den, Sistine Şapeli’nin (Cappella Sistina) boyanması için bir sanatçı / ressam ekibi isteyeceği tutar. Medici de yemeyip içmeden konuyu Usta Ghirlandaio’ya açar. Eh, usta da ne yapsın, Roma’ya en iyi iki öğrencisini, Francesco Granacci ve Michelangelo’yu bir (ve ilk) dönem için gönderir.
Michelangelo Ve Heykeltraşlık
Peki, diğer taraftan Michelangelo’nun akıl almaz güzel eserler verebildiği dört alan olan heykeltraşlık, ressamlık, mimarlık ve şairlikteki erken dönem yönelimleri nasıl oluştu, hangisine neden ağırlık verdi, merak ediyor musunuz? O zaman, gelin sizi bu sanatçının erken dönem heykellerine götüreyim.
Daha sonra ayrıntılı olarak anlatacağım ilk iki heykeli, aslında Michelangelo’nun sanatında az bilinen önemli dönüm noktalarıdır:
Merdivenlerde Meryem Ana · Madonna Of The Stairs
1490 ile 1492 arasında, yaklaşık 57 x 40 santimetre boyutlarındaki küçük sayılabilecek ‘Merdivenlerde Meryem Ana’yı yontmuştur. Günümüzde bu eser Floransa’da, doğduğu ev olan Casa Buonarroti Müzesi’nde sergilenmektedir.
Sentorların Savaşı · Battle Of The Centaurs
Bence, Michelangelo’nun 1492’de Lorenzo de’ Medici’nin hamiliği altındaki son eseri olan ‘Kentaur’ların (Sentor) Savaşı’ rölyefi daha da önemlidir. Zaten Lorenzo de’ Medici de heykelin tamamlanmasından çok kısa bir süre sonra ölmüştür.
Bu arada Kentaurlar’ların (Kendavros, Kendavri) Yunan mitolojisinde sıklıkla geçen, vücudunun üst yarısı ve başı insan, alt kısmı ise at olan, ormanlarda yaşayan, çiğ etle beslenen, azgın, vahşi, karanlık ve başına buyruk güçleri temsil eden düşsel varlıklar olduğunu belirteyim. Burada rölyefte betimlenen sahnenin ilginç bir ‘Düğün Gecesi Kavga Gürültü’ hikâyesi vardır.
Michelangelo’nun Heykeltraşlığını Belirleyen İşte Bu Heykel!
Bu heykeli, tümüyle ayrı bir çalışmada uzun uzun anlatacağımı belirtmiştim. Burada değinmek istediğim, bu muhteşem yontunun aslında iki önemli özelliğidir.
Birincisi, sanatçının erken dönem heykellerinin en mükemmeli olmasıdır. Bunun yanısıra, kendisine sıklıkla sorduğu ‘Neden heykeltraşlığı seçmeliyim?’ sorusunun yine kendisi açısından âdeta görsel bir kanıtı ve yanıtı olmasıdır.
Özge, Neden Önemli Ki!
Değerli Sanatseverler,
Bu çalışma, Michelangelo’nun sanat kariyerinde şu dönüm noktalarını ve dönüşümleri oluşturur:
İlk kez iki boyuttan üç boyuta geçmiştir. Yay delgisi kullanmadığı, son katmanda ince keski ile çalıştığı ilk heykeldir. Son olarak, ilk ‘Non-Finito’ heykelidir. Soracak olursanız, ‘neden bitirmediğini’ ne yazık ki hiç birimiz bilmiyoruz.
Non Finito · Bitmemiş (Eser) Ne Demek?
‘Non Finito’, yani ‘bitmemiş, bitirilememiş, yarım kalmış ya da yarım bırakılmış’ eserler bu sohbetimizde sanatçının bir bölümünü çalıştığı heykellerdir. Betimlenen figürlerin bir bölümü, adeta eserin üzerine yapıldığı ya da heykelin yontulduğu maddenin içine hapsolmuş, onun bir parçası gibidir.
Çoğu sanatçı için bu ‘bitirmemişlik’ olgusunu kimi zaman bir ustalık gösterisi, kimi zaman bir çalışmanın ham biçiminden son durumuna geçişinin sergilenmesi, kimi zaman da gerçekten sanatçının tembelliği, ödenek ya da zaman azlığı, motivasyon eksikliği, o günlerdeki koşulların değişmesi veya maymun iştahlılık olarak açıklar ve yorumlarız.
İtalyan Rönesansı
Şimdi arzu ederseniz, Ortaçağ’dan modern zamanlara geçişin, insanın kendisini yeniden tanımlamasının adeta sembolü olan, 15. ve 16. yüzyıla yayılan İtalyan Rönesansı’nın bir parçası olan ‘Yüksek Rönesans’ dönemine kısa bir bakış atalım.
Yüksek Rönesans
Yüksek Rönesans 1490’lardan, Raphael’in öldüğü 1520’ye, ya da Roma’nın Şarlken komutasındaki Papalık Devletleri ordusu tarafından yağmalandığı tarih olan 1527’ye kadar yaklaşık otuz beş yıl sürmüştür. Bu dönemin de, doğum tarihlerine göre sıralarsam, zamanın önde gelen üç sanatçısı olan Leonardo Da Vinci, Michelangelo ve Raphael tarafından temsil edildiğini söyleyeyim.
Kavga- Burun Kırılması
Yüksek Rönesans ilk dönemlerini yaşarken, biz on yedi yaşındaki genç Michelangelo’yu 1492 senesinde öğrenci arkadaşlarından Pietro Torrigiano ile kavgaya tutuşmuş olarak buluyoruz. Torrigiano’nun yumruğu ile burnunun kırılması sonucunda, burnundaki bu şekilsizlik, gerek (zaman zaman kaç tane olduğu tartışılan) kendi portre ve heykellerinde, gerekse başkaları tarafında yapılan eserlerde sıklıkla göze çarpar.
Çirkin ve Mükemmeliyetçi
Bilir misiniz, aslında burnundaki bu bozukluk başlıca neden olmak üzere, Michelangelo kendisini hep çirkin olarak görür, tanımlar ve öyle tasvir ederdi. Buradan kaynaklanan nedenlere tüm ömrünü mükemmeli, mükemmeliyetçiliği aramaya ve gerçekleştirmeye adamıştır.
8 Nisan 1492’de hamisi Lorenzo de’ Medici’nin ölmesi üzerine, Michelangelo Medici’lerin konfor alanından çıkmış, tekrar baba evine dönmüştür.
Ahşap Çarmıhtaki İsa Heykeli Ve Kadavra Kesme İzni
Hemen birkaç ay sonrasında 1493’te ahşaptan oyup boyadığı küçük boyutlu ‘İsa’nın Çarmıha Gerilişi’ heykeli ise kendisine büyük kapılar açmıştır. Floransa’nın Santo Spirito Kilisesi başrahibine hediye ettiği bu heykel üzerine kilise kendisine, ilk olarak o zamanlar neredeyse hiçbir sanatçıya tanınmayan, kilisenin hastanesindeki kadavraları kesip inceleme iznini vermiştir. İşte o döneme kadar bilinmeyen, ancak bir yük taşındığında ön kolun yukarı kaldırılması ile ortaya çıkan küçük kas dahil, Michelangelo’nun eserlerinde gördüğümüz ve anlatmaya doyamadığımız inanılmaz anatomik detayların, bu ‘Sanatsal Anatomi’ çalışmaları ile başladığını anımsatmak isterim.
Sürgün · Venedik Ve Bologna · Dönüş
İsterseniz, şimdilik 1493 yılına bir virgül koyayım ve Michelangelo’nun Medici’lere dönüşünü, hemen sonrasında Venedik ve Bologna’ya sürülmesini, sonrasında evet, yine, yeniden başlayan Floransa macerasını bir başka çalışmamda paylaşayım.
Roma’ya Yollanan Heykel Sahtekârlığı
Aman ha, sakın bana unutturmayın! Bir sonraki sohbetimizde Michelangelo’nun yaptığı çok güzel bir heykeli, Medici ailesinden bir açıkgözün, toprağın altında bekletip eskitilmiş süsü vererek, Roma’ya ‘Antik Dönem Eseri’ diye nasıl satmaya çalıştığını ve başardığını, kendisinin de istemeden bir parçası olmak durumunda kalıp göz yumduğu bu açık sahtekârlığın aslında hemen sonrasında nasıl Roma’ya davet edilmesine yol açtığını anlatayım…
Özge Ersu
1965 yılında Samsun'da doğdu. Kadıköy Maarif Koleji sonrası Boğaziçi Üniversitesi’nde İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrenimi gördü, turizm sektöründe çalışmak üzere ayrılarak ekonomi eğitimi aldı. Genç yaşta Bodrum’da beş yıldızlı otelde Satış ve Pazarlama Müdürlüğü, İstanbul’da turizm acentesinde üst düzey yönetici deneyimi sonrası kazandığı sınav ile profesyonel turist rehberliği kariyerine başladı.
T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Profesyonel Turist Rehberi olarak Türkiye'de gezdirdiği yabancı turistlerin yanı sıra, Antartika’dan Afrika safarilerine, Küba’dan Fas’a, Arjantin’den Vietnam’a, Kuzey Kutbu’ndan Avustralya’ya kadar yüz altmış ülkeyi gezdirdi, büyük ölçekli turistik programları yönetti. Yurt dışı resmi devlet ve heyet gezilerinde protokol rehberliği yaptı. Tureb Türkiye Turist Rehberleri Birliği ve İstanbul Rehberler Odası tarafından en çok gezen ve değişik yerlere giden bir kaç rehber arasında gösteriliyor. Düzenlediği kurumsal gezilerin yanı sıra on yıllardır Uzakdoğu, Afrika, Avustralya, Kutuplar benzeri dünyanın uç coğrafyalarına, Doğu ve Güneydoğu Anadolu başta olmak üzere Türkiye'nin değişik bölgelerine 'Özge Ersu Gezileri' markası ile zengin içerikli lüks butik programlar gerçekleştiriyor.