İçerikte Neler Var?

1980’lerde Babam ve Ben – 2020’lerde Ben ve Çocuklarım

1980'lerdeki Babam ve Ben - 2020'lerdeki Ben ve Çocuklarım

Şimdiki nesil için pek bir anlam ifade etmez ama bizim için önemli bir söz ile başlayacağım: ‘Bir fiske bile yemeden büyüdüm’. Ne babam, ne annem, ne de başka bir büyüğümden… (Okulda yediğim birkaç tokat hariç tabii ki)

Babam, sülalenin ilk yüksek tahsil gören kişisiydi. Yokluk içinde geçirdiği çocukluğu, kilometrelerce yürüyerek gittiği okulu, sonradan öğrendiği Türkçesi ile (ana dili Lazcadır), atalarının Batum’dan göç ederken (ya da ettirilirken) çektiği zorlukların kalıtımsal avantajını kullanırcasına azimli ve çalışkandı. 60’ta darbe gördüğünde ilkokulda; 80 öncesi dönemde Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde öğrenci olaylarının göbeğindeydi. 12 Eylül 1980’de ise hayatını düzene sokmaya çalışan yeni evli ve yeni mezun bir genç…

Eğitime çok önem verirdi. Eğitim derken, öyle yalnızca okulda aldığımız eğitimden bahsetmiyorum. Balık tutmaktan araba kullanmaya, ticaretten iletişime kadar bildiği her konuda eğitime tabi tutardı. Babamın tedrisatından geçmiş olmanın bugün bile birçok avantajını görüyorum.

Kendi çektiği zorluklarla benim de sınanmamı istemediği için, eğitimimle bizzat ilgilenirdi. Bugünkü gibi her sokakta bir karşımıza çıkan stüdyo tipi kolejler yokken, babam tüm imkanlarını zorlayıp beni ve kardeşimi kolejde okutmuştu. Her sabah hepimizden önce kalkar, kahvaltıyı hazırlar, okul kıyafetlerimi giydirir, saçımı tarar, cebime harçlığımı koyar ve okula gönderirdi.

Ortaokula geldiğimde Körfez Savaşı çıkmış ve babam alışık olduğu üzere yine zorluklarla imtihan ediliyordu. Zor bir kararla kolejden alıp devlet okuluna vermişti beni. Ama İngilizce konusunda endişeliydi. Kolejde aldığım yoğun İngilizce derslerinden sonra devlet okulunun müfredatı hafif gelmişti bana. O yüzden bir İngilizce kursuna gitmem gerektiğini düşünmüştü. Yine her mahallede bir kursun olmadığı ve eve gelen özel öğretmenlerin kolejlerden daha pahalı olduğu dönemler olduğu için TÖMER’e göndermeye karar vermişti. Fakat TÖMER, evimize uzaktı. ‘Ben götürür getiririm’ dedi. Hatta ‘boş boş dersten çıkmasını bekleyeceğime, ben de kayıt olur, İngilizce öğrenirim’ diye ekledi. Öyle de yaptı. Babamla aynı binada ama farklı sınıflarda derse giriyorduk. Çok keyifliydi. Her teneffüs buluşuyor ve kantinde çay içip İngilizce konuşuyorduk. Babamın sınıf arkadaşlarıyla benim sınıf arkadaşlarımı tanıştırıyorduk. İlk network faaliyetim de bu olsa gerek.

‘Bir dil, bir müzik enstrümanı, bir spor dalı’ diyordu. Gitar aldı bana ve kursa yine kendisi götürüp getirdi. Yazları basketbol okullarına gönderdi. Basketbol öyle futbol gibi de değil ki, koy iki taşı üst üste, toprakta oyna, çimende oyna, asfaltta oyna… Apartmanın arka bahçesine basketbol sahası yapmak için gidip nizami ölçülerde orijinal basketbol potası ve panya almıştı.

Henüz insanlar hesap makinalarına bile alışamamışken eve bilgisayarla geldi bir gün. 2 MB RAM, 486 işlemci, 40 MB hard disk, Windows 3.1 işletim sistemli toplama bir bilgisayar. Ses kartı yok, floppy diskli… ‘Al sana bilgisayar, boz bunu’ dedi. Kurcalamamı istiyordu. Bilgi kaynaklarımız çok sınırlı olduğundan, öğrenmek için ancak tecrübe etmemiz gerektiğinin farkındaydı. Defalarca bozdum bilgisayarımı. Ama defalarca deneye deneye de öğrendim nasıl düzeltmem gerektiğini. Sadece yazılımsal değil, donanım olarak da kurcalıyordum. ‘Çıkma’ parçalar ile upgrade ediyordum sürekli. Hiç endişelenmedi. Hiç sormadı. Hiç ‘dokunma bozarsın’ demedi.

Sinemalar, tiyatrolar, konserler, fuarlar, luna parklar… Hiçbir şeyden mahrum kalmamızı istemiyor ama her aktivitemize kendisi de katılıyordu. Yani öyle, ‘bıraktım, şu saatte gelir alırım’ demiyordu.

Bu kadar ilgili olmasına rağmen asla şımarmama müsaade etmedi. Saygıya çok önem veriyordu. Bir kere bir arkadaşıyla tanıştırmıştı beni. Henüz 13-14 yaşlarındaydım. Arkadaşı elini uzattı tokalaşmak için. Ben de uzattım ama diğer elim cebimdeydi. Arkadaşı gittikten sonra çok kızmıştı bana. O günden beri insanlarla tokalaşırken ekstra özen gösteririm.

Üniversiteyi kazandığımda Eskişehir’e kendisi götürdü beni. Kaydımı yaptı. Sonra Ankara’ya dönerken kampüsün kapısında vedalaştık. Bir müddet yürüdükten sonra arkamı dönüp baktığımda, bıraktığım yerde ağlıyordu. İlk kez ağlarken gördüm babamı.

Dedem rahmetli olduğunda, babam yanında değildi. Ben de tesadüfen o gün dedemin yanındaydım. Ağırlaşmıştı akşama doğru. Babam aradı. ‘Oğlum, deden biraz kötü, ona doktor götürür müsün?’ dedi. Doktoru alıp dedeme götürdüm. ‘Akşama çıkmaz!’ dedi doktor. Üzülmesin diye söyleyemedim babama. Cahillik… Akşam saatlerinde dedem vefat etmişti. Ağlaya ağlaya aradım babamı. Geldiğinde çok korkmuştum. Babasıyla son bir kez görüşmesine mani olmuş gibi hissetmiştim kendimi. Bana kızacağını düşünürken; ‘Oğlum, ben babamın yanında olamadım, benim yerime sen vekalet ettin. Bunu hiçbir zaman unutmam.’ demişti.

Ez cümle, çok güzel adam derler ya hani. Babam öyle bir adamdır işte.

Aradan 40 yıl geçti. Babam hala aynı babam.

Babamdan nasıl babalık gördüysem çocuklarıma da o şekilde davranmaya çalışıyorum. Onun kadar başarılı, anlayışlı, sabırlı ve düşünceli bir baba olabildim mi bilemiyorum. Ama öğrendiklerim ve uyguladıklarım şöyle;

  • Çocuklarımın özgüvenlerini zedeleyecek davranışlarda bulunmuyorum.
  • ‘Yapma’, ‘bozarsın’, ‘kırarsın’, ‘yapamazsın’ gibi kelimeler kullanmıyorum.
  • Tecrübe etmelerine müsaade ediyor ve yardım istemedikleri müddetçe müdahil olmuyorum.
  • Espirilerine gülüyor, saçmalasalar da sözlerinin sonuna kadar dinliyorum.
  • Alanlarına saygı duyuyor ve hassasiyetlerine anlayış gösteriyorum.
  • Sevgimi göstermekten ve onları sevdiğimi söylemekten hiç çekinmiyorum.
  • Sesimi yükseltmiyor, nahoş bir durum olduğunda tepkimi belli ederek, korkmalarını değil yanlışlarını görmelerini sağlıyorum.
  • Teşekkür ediyor ve özür diliyorum.

Çünkü babamdan böyle gördüm.

İyi ki varsın baba!

1 Yorum
  1. Aynur Alemdar 3 yıl önce

    Yazına bayıldım. Hiçbir şeyi unutmamışsın oğlum. Babana da okudum. Çok duygulandık 👍❤️

Opinyuya yorum yapın

www.opinyu.com'da yer alan her türlü içeriğin tüm telif hakları Opinyu'ya aittir. www.opinyu.com sitesinde yer alan bütün yazılar, materyaller, resimler, ses dosyaları, animasyonlar, videolar, dizayn, tasarım ve düzenlemelerimizin telif hakları 5846 numaralı yasa telif hakları korunmaktadır. Bunlar opinyu.com’un yazılı izni olmaksızın ticari olarak herhangi bir şekilde kopyalanamaz, dağıtılamaz, değiştirilemez, yayınlanamaz. İzinsiz ve kaynak belirtilmeksizin kopyalama ve kullanımı yapılamaz. www.opinyu.com'daki harici linkler ayrı bir sayfada açılır. Yayınlanan yazı ve yorumlardan yazarları sorumludur. Opinyu hiçbir bildirim yapmadan, herhangi bir zamanda değişikliğe gidebilir. 

Opinyu bu sitedeki bilgilerden kaynaklı hataların hiçbirinden sorumlu değildir. Opinistlerin (Yazarların) İçeriklerindeki Sorumluluk Kendilerine Aittir. İçerikler kesinlikle tavsiye içermemektedir. İçeriklerden edindiğiniz bilgileri uzman kişilere danışmadan uygulamanız zararlı sonuçlar doğurabilir. Bu sonuçlardan Opinyu ya da Yazar asla sorumlu tutulamaz. 

©2024 opinyu.com

Kullanıcı Bilgileriniz İle Oturum Açın

veya    

Bilgilerinizi Unuttunuzmu?

Create Account