İçerikte Neler Var?
Hepimiz Bir Kadının Çocuğuyuz!
Azımsanmayacak önemde ortak bir yanımız var aslında: hepimiz bir kadının çocuğuyuz.
Bu gerçeği de hep atlarız.
Kadın söz konusu olduğunda bolca ahkam kesen, çenesi en düşük erkek ahalisi ise bizim toplumumuzda yaşıyor maalesef. En azından ben böyle görüyorum.
Zihnimdeki ‘kadına dair’ yazmak ve hayatımdaki en önemli kadının -öyle bir zorunluluğu olmamasına rağmen- benim için yarattığı alanı anlatmak için, özellikle 8 Mart’ın geçmesini bekledim, bilinçli bir tercih olduğunu söylemeliyim.
Çünkü ona ‘tek bir gün anmanın çok daha ötesinde’ borçluyum.
Kurumlarımızın Tasarımı
Yaşadığımız coğrafyada kadın cinayetleri, kadın-erkek eşitsizliği, kadın istihdamının zayıflığı, kadının ekonomik bağımsızlığı, kadının sosyal bağımsızlığı, iş yaşamındaki kilit noktalarda düşük kadın varlığı gibi kadınları sıkışmış kalıplara sokan ve orada kalmaları için baskılayan pek çok sosyoekonomik sorunun yaşanmasında ‘aslında kurumlarımızın’ tasarımı kilit rol oynuyor.
Kurumlar, toplumların oluşumu ve normlar yoluyla ‘ortak bir bilince’ yönlendirilmesi konularında kritik rollere sahip önemli yapılar.
Kurumların rolü sayesinde bireylerin ‘normlara uygun’ yetiştirildiğini, bireysel bilincin alt yapısının oluşturulduğunu, aslında kurumlar yoluyla bireylerin yaşam tablosundaki en belirgin çizgilerin çizildiğini görebilirsiniz.
1950’lerin ilk yılında, o zamanın Türkiye’sinde doğmuş, 6 yaşına geldiğindeyse anne babasını kaybetmiş, ancak devletin kurumlarının ona sağladığı ‘liyakate dayalı’ sınıfsal değişim fırsatı sayesinde ‘ekonomik bağımsızlığını’ kazanma adına parasız yatılı ‘Sağlık Koleji’ okumuş, bir başhemşire olarak da ülkesine, ülkesinin insanlarına onlarca yıl ‘aşkla’ hizmet etmiş bir Anadolu kadınının oğluyum.
Aydın bir cumhuriyet kadınının…
Kurumsal tasarımın önemi ‘insan’ unsurunda mı?
Sosyal açıdan ‘dezavantajlı’ durumdaki bir kız çocuğunu edilgen bir statüden alıp etkin bireye dönüştüren kurumsal anlayışın aslında toplum için ne kadar ‘hayati’ olduğunu o zamanlar çok fark ettiğimi söyleyemem.
Meslek sahibi olarak emeği karşılığında parasını kazanan ve hayatı paylaştığı eşiyle ‘doğal olarak eşit’ kalmasını sağlayan en önemli unsurun, kurumlarıyla onun arkasında duran devlet olduğunu da çok düşünmemiştim.
Bunu ülkemin, içinde yaşadığımız yıllarda iyice belirginleşen ‘cinsiyetçi, nobran, hoşgörüsüz ve eşitsiz ilkeler üzerine kurulu’ sosyal yaşamında ‘bugün’ görüyorum, bu sayede geçmişin ‘doğrularını’ daha iyi fark ediyorum.
Bireyin yetişmesi, değişmesi ve nihayetinde gelişmesi sürecinde kurumların rolü çok büyük.
Özellikle kadın istihdamının düşük seyrettiği bizim gibi ülkelerde; kadının iş hayatından uzak tutulması, şu an çokça konuştuğumuz birçok eşitsizliğin temel sebebi olarak önümüzde duruyor.
Sadece kendi hayatımdan yola çıkarak bile anladım ki, aile ve toplum içindeki eşitlik meyvelerinin kadın ve erkeğe adil dağılabilmesi için, kurumsal bir planlama gerekiyor.
Kadınları çalışma hayatına katmak çok kritik, bu durum aslında sağlıkla planlanmış ‘gayenin’ gerçeğe dönüşebilmesi için zincirdeki son halka; aslında bir sonuç!
Eşit istihdam, eşit refah ve eşit sosyal yaşam ilkelerinin hayata geçebilmesi adına kızların ve kadınların çalışma hayatında olabilmesi, eşit ve tabana yaygın bir eğitim anlayışının, toplumun tüm katmanlarına ulaşacak şekilde kurgulanmasını gerektiriyor.
İşte bu yüzden kurumlar ‘sağlıklı’ olmalı.
Kritik olan ne?
Bireylerin herhangi bir sebeple yaşamlarına yapışan negatif yükleri sırtlarından atmaları ve toplumdaki diğer bireylerle eşit hale gelebilmeleri için onlara kol kanat geren ve ‘bu eşitsizliği’ ortadan kaldırmaya dayanan liyakat esaslı eğitim anlayışı bu yüzden ilk sırada.
Anadolu’nun ortasında, anne babasını kaybetmiş yetim bir kız çocuğunu henüz 16 yaşına bile gelmeden ‘gelin olmaktan koruyan’ kurumun en kritik özelliği, liyakate sahip her birey için ‘ulaşılabilir ve parasız’ olmasıydı.
O kurumun, o kız çocuğuna bu imkânı sunması ise en azından iki nesli kurtarmış durumda: ben ve çocuklarım…
Sözün Özü
Kadınların erkeğe eşit olmadığı bir toplum tasarımını düşünemiyorum.
Kabul de etmiyorum.
Kurumlar yoluyla toplumda ‘güçlü bir birey’ olarak yer alan ve değer zincirine yaptığı katkıyla ‘saygın ve itibarlı’ hayat süren kadın olgusu, toplumumuzun en önemli arzusu olmalı.
Doğru tasarlanmış kurumlar sayesinde daha da yükselecek, kendisi ve ait olduğu toplumu için daha fazlasını üretebilecek ve üretirken de kendi hayatından keyif alabilecek, milyonlarca anne, eş, sevgili, kız arkadaş, kadın arkadaş, iş arkadaşı, kız kardeş var içimizde.
Bu yazıyı okuyan siz değerli okurun, sokaktaki insanın, yan dairedeki komşunun, sizin, benim, hepimizin…
Kadın varlığımızın eğitimde, iş hayatında, toplumda adil ve güçlü biçimde yer alabilmesi için, kurumlarımızın düşünsel tasarım ve iş yapış biçimlerine ‘geçmişin denenmiş ve başarılı olmuş’ felsefeleriyle, bugünün akılcı güncellemelerini acilen eklemlemek gerekli.
Ülkemizin, daha cumhuriyetin ilk yıllarında güçlü biçimde kurgulayıp kadına pozitif ayrımcılıkla uyguladığı, eşitlik ilkesi ile yetişen ve gelişen toplum idealine acilen dönmesi gerekiyor.
Moda tabirle, bize cumhuriyetimizin fabrika ayarları lazım…
Unutulmamalı, azımsanmayacak önemde ortak bir yanımız var: hepimiz bir kadının çocuğuyuz…
Sağlıkla kalın…
Finans Sektöründe farklı pozisyonlarda 24 yıllık bir tecrübeye sahip olan Yücel Ferek, bu süreci 'sayısız insan, sayısız davranış biçimi, sayısız deneyim' olarak tanımlarken; tasarrufu bilmeyen değil, tasarrufa geçemeyen bir toplumun üyesi olarak, geç başladığı tasarruf sürecinde öğrendiklerini; meslek bilgisiyle harmanlayarak paylaşmayı amaçlıyor.
Tasarrufları bilinçli yatırımlara dönüştürme sürecinde, finansal bilginin her birey için ulaşılabilir, ücretsiz ve anlaşılır olması gereğine inanıyor.
Ülkemiz bireylerinin finansal piyasalardan eşit ölçüde yarar sağlamasını, 'toplumsal eşitliğe katkı sağlayan' kritik bir unsur olarak görüyor.
Bu amaçla kişisel bloğunda yazılar yazıyor, kendisine ait YouTube kanalında videolar yayınlıyor.
Finansal okuryazarlık gönüllüsüdür. Evlidir, iki çocuk babasıdır.