İçerikte Neler Var?
Macaristan: AB İçerisinde Rusya’nın Truva Atı
Küçük ülkelerin büyük güçlerin cirit attığı küresel jeopolitiğe etkisi çoğu zaman önemsenmez. Ancak, AB üyesi Macaristan’ın son on yıldır izlediği dış politika ve özellikle Ukrayna savaşının başlangıcından bu yana Rusya-AB arasında izlediği kararlı denge politikası küçük bir devletin büyük güç rekabetinde nasıl önemli bir aktör haline gelebileceğini gösterir nitelikte.
Brüksel’den Macaristan’a yönelik sürekli olarak yükselen Rusya’nın AB içerisindeki ‘Truva Atı’ olduğu suçlamaları, yaptırım sesleri ve fonların kesileceği tehditleri, güç parametrelerine göre her daim ‘küçük ülke’ kategorisine konulan Macaristan’ın dış politika manevra alanının küresel güç dengelerini etkileyecek boyutta genişlediğinin en önemli göstergesi.
Ancak, bu ‘küçük ülke’nin Rusya-AB arasında denge pozisyonunda kalmak için ısrarcı politikalar izlemesinin ardında yatan nesnel nedenleri anlamadan yapılan ‘Truva Atı’ nitelemeleri oldukça indirgemeci ve dar kalıplardan Ukrayna savaşına bakmanın sonucu. Dış politikada karar alma süreçleri üzerinde çoğu zaman nesnel motivasyonlar belirleyici olduğunu her zaman hatırda tutmak gerekir. Tam da bu nedenle, Macaristan’ın bu kritik dönemdeki dış politika kararlarını etkileyen unsurların neredeyse tamamı nesnel unsurlar. Bu nesnel unsurların en önemlisi kuşkusuz, komünist dönemden bugüne miras kalmış olan, petrol ve gaz kaynaklarına erişimle ilgili olan enerji dinamikleri üzerindeki Rus etkisi.
Macaristan doğal gazının yaklaşık %80’ini ve petrolünün %65’ini Rusya’dan alıyor ve enerji arzında yaşanabilecek olası bir sıkıntı Macaristan’ı yönetenleri kolaylıkla endişeye sevk edebiliyor. Çünkü, bu küçük Doğu Avrupa ülkesinin ekonomik kaynakları oldukça kısıtlı ve ülkenin enerjiye erişiminde yaşanacak birkaç günlük bir kesinti bile ekonominin çökmesi riskini barındırıyor.
Nitekim, Batı Avrupa’da yaşanan enerji sıkıntılarına bakıldığında, gelişmiş Batı Avrupa ülkelerinin bile ciddi ekonomik sorunlarla karşı karşıya kaldığı düşünülürse, Avrupa’nın geri kalmış bu çeper ülkesindeki endişeleri anlamak daha kolaylaşır. Buna ek olarak, tüm ülkenin elektrik ihtiyacını sağlayan komünizm döneminde Sovyetler tarafından inşa edilmiş tek nükleer santral bugün de Rus şirketi Rosatom tarafından işletiliyor ve bu santralin kapatılma ihtimalini düşünmek bile Macar halkının rüyalarına giriyor.
Bunun yanı sıra, Macaristan’ın en büyük iki şirketi, petrol ve gaz şirketi MOL Group ve en büyük finans kuruluşu OTP Bank Rus hissedarların önemli paylarının olduğu şirketler. MOL ülkedeki petrol dinamiklerini kontrol ederken, OTP Bank ise Macar finans piyasasının en büyük aktörü konumunda. Buralardan çekilebilecek Rus hissedarlarının yaratacağı ekonomik sarsıntı ihtimali Macaristan gibi küçük bir ülkeyi derinden etkileyecek potansiyele sahip.
Çoğu analistin ifade ettiği üzere Macaristan ülkenin ekonomik çıkarlarına bağlı olarak AB ile Rusya arasında ‘dans ediyor’. Ancak, bu ekonomik nedenlerin yanında Macaristan’ın Ukrayna krizinde tarafsız kalmaya çalışmasının ve Ukrayna’ya yapılması planlanan AB yardımlarını engellemesinin altında yatan siyasi nedenler de var. Macaristan, Ukrayna savaşının çıkmasından çok önceleri Ukrayna’nın Batı ile entegrasyonunu engelleyen bir pozisyon almıştı ve bunu bugün de kararlılıkla sürdürüyor. Ukrayna’nın batısındaki Transkarpatya bölgesinde hatırı sayılır bir etnik Macar azınlık yaşıyor ve Ukrayna hükümeti bu azınlığın bazı temel haklarını 2014’ten bu yana ciddi şekilde ihlal ediyor (burada Ukrayna’da 2014’ten bu yana Ruslar da dahil olmak üzere ülkedeki ‘Ukraynalı’ olarak görülmeyen etnik gruplara yönelik sistematik bir ayrımcılığın uygulandığını not etmek gerekir).
Bu nedenle 2014’ten bu yana Macar azınlığın hakları iade edilene kadar Ukrayna’nın Batı kurumlarına entegrasyonunu (NATO ve AB üyeliği) engelleyen resmi bir politika izliyor. Savaş başladıktan sonra Transkarpatya’daki durum daha da kötüleşince (özellikle aşırı milliyetçi Ukraynalı grupların etnik azınlıklar üzerindeki baskıları artınca) Macaristan’ın Ukrayna politikası da Brüksel’in arzu ettiği çizgiden daha da uzaklaştı ve bunun Ukrayna açısından bedeli beklenen AB yardımlarının Macaristan’ın vetosuna takılması oldu.
İşte bu nesnel unsurlar Macaristan’ı Rusya-AB arasında pragmatik bir denge politikası izlemeye zorlarken, küresel sistemdeki çatlamaların ve güç kaymalarının ortaya çıkardığı bazı öznel unsurlar ise Macaristan gibi AB üyesi bir ‘küçük devlet’i AB başta olmak üzere Avro-Atlantik’in küresel hegemonyasını sorgulamaya; ve Rusya ve Çin gibi, Macar dış politika geleneğinin dışında olan küresel aktörlerle yeni ilişki modelleri geliştirmeye itiyor. Bu yaklaşımın çerçevesini Macaristan başbakanının 19 Haziran 2021 tarihinde yaptığı ve ülkesinin AB’ye yaklaşımını özetleyen ve dış politika yapımında hakim olan anlayışı gösteren konuşmasından anlayabiliriz.
Buna göre, Budapeşte’nin Brüksel’e yaklaşımında etkin olan beş temel öznel unsur var:
- AB, ulusların Avrupasını inşa etmek yerine imparatorluk benzeri bir yapıya doğru evriliyor. Halbuki AB entegrasyonunun temelleri atılırken hiçbir zaman böyle bir hedef doğrultusunda ilerlenmesi düşünülmemişti;
- Brüksel’de ortaya çıkmış olan Avrupa Komisyonu yapısı, atanmış bürokratlardan oluşuyor. Bu atanmış bürokrasi bir noktadan sonra Avrupa halklarının iradesinin dışında üye ülkelerdeki yönetimleri şekillendirmeye çalışıyor ki bu Brüksel’de Avrupa bütünleşmesini bir hedef olarak değil, jeopolitik hegemonya kurmak için bir araç olarak gören bürokratik bir elitin doğmasına yol açmış durumda;
- Brüksel’deki bürokratik gücün önemli bir kısmı, özellikle Amerikalı Demokrat çevrelerin çıkarlarını temsil eden örgütler olmak üzere, AB dışında örgütlenen ve yönetilen ağların taşeronu haline gelmiş durumda;
- Üçüncü düşüncenin doğal sonucu olarak, Avrupalılar sadece ekonomik başarıya odaklanmış durumdalar ve Avrupa’nın siyasi kontrolünü ABD Demokrat çevrelerini oluşturan güç odaklarına bırakmış durumdalar. Bu, AB’nin ekonomik başarı olmadan parçalanma riskini beraberinde getirmektedir;
- Jeopolitik dinamikleri derin küresel kırılmaların belirlediği bu çağda AB’nin temsil kurumları (Avrupa Parlamentosu) Avrupa halklarının değil, Brüksel’deki bürokratik elitin ideolojik ve kurumsal çıkarlarını temsil eden bir yapıya dönüşmüş durumdadır ki, bu AB kurulurken tasarlanan en ileri seviyede demokrasi hedefinin bir felakete dönüşmekte olduğunun işaretidir.
Bu öznel unsurlar, Macaristan’daki siyasi karar alıcıların düşünce yapısını, neden AB ile zaman zaman çatıştıklarını ve neden Rusya ve Çin ile pragmatik ilişkilere girdiklerini anlamamıza yardımcı oluyor. Özetle, bu nedenlerle Macaristan, karmaşık ekonomik ilişkilerin dayattığı zorundalıkların ve AB’nin küresel gücünün olamayacağı yalın gerçeğinin ortaya çıkardığı yüzleşmelerin sonucunda Rusya’ya karşı geliştirilmeye çalışılan ortak AB politikalarından derin bir şekilde ayrışıyor.
Uluslararası ilişkiler meraklıları açısından, AB üyesi bir ülke olarak Macaristan’ın bu meydan okuyucu ortamda bile Rusya’ya yakın durabilmesinin nedenlerini ‘Macaristan’da demokrasi olmadığı’, ‘hukukun üstünlüğünün olmadığı’ gibi ana akım anlatıdaki klişelerden uzak durarak anlamaya çalışmak daha isabetli çıkarımlar yapılmasına olanak sağlayacaktır.
Dr. Barış HASAN