İçerikte Neler Var?
ABD – Çin Ayrışması ve Küresel İktidar Mücadelesi
ABD ve Çin arasında 2017’de Trump’ın başlattığı ama Biden ile birlikte vites arttıran bir ayrışma sürüyor. Başlangıçta Trump gibi popülist bir liderin oy devşirmek için giriştiği bir mücadele gibi algılanan ABD ile Çin arasındaki ticari gerilimler, bugün bir kutuplaşmanın kıyısında.
Trump dönemi
Ticaret savaşının kökeni Trump’ın seçim kampanyasına dayanıyor. Trump seçim kampanyasını anti-globalist retorik üzerine kurmuştu. ABD’deki işsizlik için Meksika’yı ve Çin’i suçluyor ve de seçmenine göreve geldiğinde işlerini geri alacağını vadediyordu. Tam bir popülist söylem. Ama çoğu zaman olduğu gibi işe yaradı. Göreve başladığında gümrük vergileri ile başta Çin olmak üzere birçok ülkeye korumacı ticaret politikası uyguladı. Çin de boş durmadı ve misillemelerle cevap verdi. İki ülke arasındaki ticaretin %60’tan fazlası, %20 ve üstü gümrük vergisine tabi oldu. İki ülkenin birbirlerinin ticaretindeki payı bu doğrultuda azaldı.
O dönem; Trump “neo-merkantalist” olarak adlandırılıyor, bu pragmatist ancak ekonomik gerçekliklerden uzak tavrı eleştiriliyordu. Ocak 2020’de ABD ve Çin arasında “Phase One Deal” diye bildiğimiz anlaşma imzalandı. Çin’in ABD’den daha fazla mal almaya söz vermesi ile birlikte herkes derin bir nefes almıştı. Ne de olsa ticaret savaşı son bulacak ve uluslararası ticarette riskler azalacaktı.
Biden mücadele alanını genişletiyor
Ancak ne yazık ki öyle olmadı. 2020 yılı ve pandemi, uluslararası ticarette risklere riskler ekleyen bir yıl oldu. Öncelikle Çin’de başlayan kapanmalar tüm tedarik zincirini sıkıntıya soktu. Çip üretiminde yaşanan sıkıntılar otomotiv piyasası başta olmak üzere birçok piyasada arz sıkıntısı yarattı. Ülkeler; koruyucu ekipmanda, gıdada ihracat yasaklarına gitmeye başladı. 2020 bir kırılma yılı oldu ve dünyada risk algısı artık değişmişti.
Biden böyle bir ortamda iktidara geldiğinde Çin’e karşı tarife azaltmak bir kenara dursun, Çin üzerine korumacılık hamlelerine vites arttırarak devam etti. Direkt olarak şirketleri hedef alarak Çin’in en önemli şirketlerini kara listeye aldı. Çip üretiminde Çin’in üstünlüğünü kırmak için çip yapımında kullanılacak ekipman, teknoloji ihracatını yasakladı. Bunu daha da genişleterek Çin’in askeri alanda kullanabileceği yarı iletken, kuantum bilgi teknolojileri ve yapay zeka alanında yapılacak tüm yatırımlarda kısıtlamalar getirdi. Bu karardan sonra en büyük varlık yönetim şirketlerinden biri olan Vanguard, Çin’in askeri makamları ile bağlantısı olan 60 şirkete yatırımlarını iptal etti.
Çin de tabii boş durmuyor. O da nadir bulunan elementlerdeki üstünlüğünü silah olarak kullanmaya başladı. Dünyanın yeşil dönüşümü için bu elementler kullanılmak zorunda. Elektrikli araçların bataryalarından; denizaltı radarları, jetlerin disklerine kadar birçok askeri alanda da bu elementler kullanılıyor. Bu elementlerde özellikle de işleme (processing) sürecinde Çin’in hakimiyeti var. Çin de bunu silah olarak kullanıyor. Eylül ayında çip üretiminde kullanılan galyum ve germanyuma kısıtlama getirirken, Ekim ayında da elektrikli araçlarda kullanılan graphite’in ihracatına kısıtlama getirdi. Henüz tam olarak yasaklamasa da önemli bir uyarı gönderdi: Çin’i hafife almayın. Sizin yeşil dönüşümünüzü ya da askeri gelişiminizi sekteye uğratabiliriz.
Küresel İktidar Mücadelesi
Çin her ne kadar şu an ekonomik sorunlarla uğraşsa da önemli bir ekonomi. ABD açısından dünya liderliğine oynayabilecek bir tehdit. Dolayısıyla Çin ile ABD arasında yaşananlar Trump ya da Biden’ın tekil politikalarının ötesinde bir devlet politikası.
ABD bu yüzyılı kendi yüzyılı olarak görüyor. İşin ilginç tarafı Çin de öyle. Mandarin dilinde Çin; “orta krallık” anlamına geliyor, dünya ve cennet arasındaki orta krallık. Geçtiğimiz yüzyılı diğer rakiplerine göre geride kaldığı için Çin halkı, “utanç yüzyılı” olarak adlandırıyor ve de bu doğrultuda Xi Jinping reform sürecini “büyük Çin halkının yeniden canlanması” olarak tarif ediyor. Çin’in hakkettiği yere yani dünya ve cennet arasındaki o büyük uygarlık mertebesine ulaşmasını hedefliyor. Kısaca; Çin, ABD’nin tahtını sallayacak önemli bir tehdit savurmaya devam ediyor.
Dünyada bir güç mücadelesi olduğu açık. ABD, Çin’i ekonomik olarak çevrelemeye ve yükselmesini önlemeye çalışıyor. Graham Allison bu durumu Tukidides Tuzağı ile açıklıyor. Tarih bize yükselen gücün, hakim gücü tehdit ettiği durumlarda hep bir çatışmanın ortaya çıktığını göstermiş. Allison’a göre son 500 senede 16 defa böyle bir güç değişimi yaşanmış, bunların 12’si ise savaşla sonuçlanmış.
Dünyanın Immanuel Kant’ın ülkelerin birbirlerine olan bağımlılıklarına dayanan “sürdürülebilir barış” anlayışından bugünkü bu Tukididies Tuzağı ve güç çatışmalarına nasıl savrulduğunu izlemek şaşırtıcı.
Bitirirken karamsarlıktan uzaklaşalım. Bu ülkeler arasında iktidar ve güç mücadelesi sürüyor ancak savaşın yıkıcı sonuçlarını bilecek kadar da tecrübeliler. Sonuçta savaş noktasına gelmek istemeyeceklerdir. Üstelik iklim krizi gibi küresel sorunlarda kooperatif hareket etmek zorundalar ve bu yönde adımlar da atıyorlar.
Dünyanın çatışmalardan uzaklaşması dileğiyle…
Doç. Dr. Derya HEKİM
Akademisyen / Doçent Doktor @ Uludağ Üniversitesi İİBF İktisat Bölümü / Uluslararası İktisat
Co Founder @ Opinyu
[…] kullanılan ve öneminin önümüzdeki yıllarda daha da artması beklenen bu elementlerde ise Çin’in bariz bir üstünlüğü var. Bu elementlerin çıkarılmasındaki payı %70, iken mıknatıs üretimindeki payı %94’ü […]
[…] ne yazık ki birçok regülasyon engeline takılarak başarılı olamadı. Diğer taraftan Çin verdiği teşvikler sonucu güneş panellerinde dünya lideri konumuna geldi. Ancak ABD’li […]