İçerikte Neler Var?
Gelecek Kimin?
‘Artırılmış Deneyim Çağı’nda alıntıladığım David Bowie ‘Gelecek, onun geldiğini duyanlara aittir’ diyor. Duymayı görmek, işitmek ve hissetmek olarak tanımlayalım ki NLP’deki üç grubu da kapsamış olalım. Herkes gelecekten kendi payını alsın. İtiş kakış olmasın.
Peki asıl soru tam da Bowie’nin cümlesinde saklı, aramızda geleceğin gelmeyeceğini düşünen var mı?
Hepimiz için malum. De facto. Gelecek geliyor. İnanmayan varsa saatini beş dakika ileri kursun ve beklesin. Gelecek gelir. Akış bu kadar net tanımlıyken. Değişim kaçınılmazken. Neden geçmişi kucaklayıp geleceğe saldırmamız?
Yanıt: Korku. Evet, korku. Konfor alanını kaybetmenin, alıştığımızın dışına çıkmanın, koltuğu kaptırmanın, değişmek zorunda kalacağını bilmenin korkusu. Geleceğe, yeniliğe en çok saldıranlar ise değişimden ve gelecekten en çok korkanlar. Ve malum ecele faydası yok korkunun. Gelecek geliyor. Korksak da korkmasak da geliyor. İyimserler kucaklıyor, kötümserler korkuyor. Ama gelecek gümbür gümbür geliyor. Günümüzde ulaştığımız teknolojik ilerleme becerimizle çok daha hızlı geliyor. Orkestra coştu, şarkı değişti, ritim hızlandı. Uyum sağlayan pistte kalacak sağlayamayan sonu malum: They Shoot Horses, Don’t They? Atları da vururlar!
Uyum demişken türlerin en güçlülerinin değil değişime en hızlı uyum sağlayanların ayakta kaldığının altını çizen Darwin’in adını anmadan geçmek olmaz.
Uyum ne demek?
Gelecek bize ne getiriyor?
Neler yaşayacağız?
Opinyu’nun ‘Gelecek’ sekmesinde bu soruların yanıtlarını arayacağız. Ve sakın unutmayın gelecek onu kucaklayanların, beyaz tavşanın ardı sıra koşturanların. Konfor alanını kalın duvarlarla, tellerle çevirip, geleceğin önüne set çekmeye çalışanlara ne olacak? Ne yazık ki gelecekte onlara yer yok. Bugüne kadar olmadığı gibi. Ludistler dokuma makinalarını parçaladılar, yaktılar, gelişimin önünde durmak adına.
Sonuç?
Yapıcı yıkım. Bir yanda binlerce tekstil işçisi işinden oldu. Diğer yanda teknoloji bambaşka olanaklarla geldi. Bugünün o günden çok büyük bir farkı var. Bugün dokuz ayın çarşambasının bir araya toplandığı gün. Kuşaktan, teknolojiye, inançlardan ideolojilere, okullardan çalışma saatlerine her şey değişiyor. Her şey sorgulanıyor.
En büyük değişim işte burada.
Yeni kuşak sorguluyor.
Soruyor.
Kendi yolunu çizmek istiyor.
Dayatılanı değil, akla ve bilime uygun olanı takip ediyor.
En sevdiğim, gelecek adına en coştuğum kısmı ise insan doğaya yakınlaşıyor. Kendine ve doğaya uzaklaşan, küstahça bir kibirle kendisini doğadan üstün sayma yanılgısına düşen insan tekrar dengeye geliyor.
İnsan, insanı keşfediyor. Ve insan olmayı yeniden öğreniyoruz.
Yazacak, konuşacak, sorgulayacak, paylaşacak çok başlık var geleceğe dair.
Gelecek kimin?
Gelecek bizim.
Dinleyebilenlerin, sorgulayabilenlerin, paylaşabilenlerin gelecek.
Bir heyecan yazmaya başlayınca ‘Ben Kimim?’ kısmını sona bırakmış oldum. Gerçi artık bu sorunun yanıtını bulmak teknoloji sayesinde çok kolay. Biraz Instagram, biraz Google az LinkedIN her şey ortada. Ben Özgür Baykut, çok uluslu bir teknoloji şirketinin yönetim kurulu danışmanıyım. En son çıkan kitabım ‘Ben’ Yolculuk’ ile dört kitabın yazarıyım. Meraklı ve deliyim Alice’in peşi sıra beyaz tavşanı kovalayınca sonuç malum.
Her ay bir yazıyla huzurlarınızda olacağım, bazen iki olur, belki üç kim bilir?
Gelecekte görüşmek üzere.
Sevgiyle ve değişimle kalın…
ODTÜ’den mezun olduğumda en moda sektör bankacılık olduğu için rüzgara bende kapıldım. Genel müdürlük, şube ürün, müşteri, satış derken şube müdürüyken beslenemediğimi fark ettim. Reel sektör daha gerçek, daha dinamik geldi. Kredi verenken talep eden oldum. Üretim planlaması, yalın, tedarik, satış derken satın/alma birleşme, distribütörlük, perakende, yurtiçi yurtdışı sürekli geliştiğim, sürekli öğrendiğim ve değiştiğim bir çalışma hayatının içinde buldum kendimi. Serbest düşüp kafa üzeri çakıldım zaman zaman, DİP’e ulaştığım zamanlar. Düştüm, kalktım, tırmanmaya başladım. Döngüm beni değiştirdi, geliştirdi, donanımımı arttırdı, deneyimimi tasarlamama, ustalaşmama olanak sağladı. Tüm bu yolculuğum boyunca koşulsuz, şartsız elimden tutanlar olduğu gibi mış gibi yapanlar da oldu. Duygularımı tanımayı öğrendim. Mutsuzluğun da mutluluk gibi bir duygu olduğunu fark ettim. Teşekkür ettim. Şükrettim. Ve öğrendiklerimi paylaşmaya karar verdim. Hayatımız bir kere daha tepe taklak oldu bu kararla. Deneyim, Dijital Dönüşüm ve Aile Şirketleri ana odağım oldu. Eğitimler, seminerler, projeler, blog ve tüm bu biriktirdiğim hikayelerle Artırılmış Deneyim Çağı şekillendi ve pandemi döneminin ilk ürünü oldu. Onu 'Ben'e Yolculuk' takip etti. '40', 'Tanrı'nın Oyunu' 'Artırılmış Deneyim Çağı' ve 'Ben'e Yolculuk' yayınlanan kitaplarım.