İçerikte Neler Var?

Bana Hep “Yapma” Dediler

Birkaç yıl kadar önce bir okulda Girişim Günleri adı altında yapılan bir organizasyona konuşmacı olarak davet edilmiştim. Konuşma yapacağım günün bir gün öncesinde ABD’den dönmüş ve hem jetlag olmuş hem de haliyle çok yorulmuştum. Dolayısıyla konuşmama hazırlanamamıştım. Sabahın erken saatlerinde uyandım ve biraz hazırlanmak istedim. Fakat, yorgunluktan olsa gerek, kafamı bir türlü toparlayamıyordum. En sonunda “nasıl olsa kendi hikayemi anlatacağım, en iyisi doğaçlama yapmak” diyip organizasyonun yapıldığı okula gittim.

Karşımda gencecik bir kalabalık vardı. Önce gerçekleri söyledim ve seyahatlerden dolayı çok hazırlanamadığımı belirttim. “Size benim başıma neler geldi bari bunu anlatıyım” diye söze başladım. Yaklaşık 1,5 saat boyunca konuştum. Neden bir memur olmadım -aslında olamadım 😒-, bu girişimcilik virüsü başıma ne gibi dertler açtı, neler kazandım, neler kaybettim gibi birçok konuya değindik. Çok keyifli bir gündü.

Yalnız, konuşmamın içerisinde, anlatırken beni bile üzen ve belki de yıllarca farkında olmadığım bir konu vardı; kişilerin olumsuzluğu.

Sırasıyla, üniversiteyi, askerliği ve yüksek lisansını bitirmiş , 20’li yaşlarının ortalarında bir genç olarak çevremi en fazla gururlandıracak şey iyi bir maaşla bir iş bulmak olacaktı. Öyle de oldu… Ama uzun sürmedi. Çevrem “herhalde çalıştığı şirkette problem vardı” diye düşünürken ben kurumsal hayatımın ikinci denemesini de noktalamıştım. Yine sorunu şirkete bağlayan eşim, dostum, akrabalarım aslında sorunun bende olduğunu hiç düşünmemişlerdi. Sonuç olarak, parlak bir gençtim ve muhakkak “doğru” olanı yapacaktım.

Sorun Sizde Değil, Bende!

İki başarısız kurumsal denemeden sonra, ada konseyi tarafından elenerek Survivor Adası’ndan gönderilmiştim. Yola devam etmek için başka bir şirkete iş başvurusu yapmaktansa içimi kemiren ve başarabileceğimi düşündüğüm bir iş modeli ile “Girişimciler Adası”na gitmeye karar verdim.

İşte bu kararın ardından fırtınalar koptu. Hemen hemen tüm çevrem bana delirmişim gibi yaklaşmaya başladı. Önce “ailenin ileri gelenleri” tarafından “hizaya çekildim”. Sonra, neden başarılı olamayacağım konusunda birçok örnek gösterildi. Ülkenin şartları, büyüdüğüm çevre (Ankara’da memur standartlarında) ve girişimciliğin fırsat maliyeti olan “eğitim düzeyim” neden böyle bir maceraya atılmamam gerektiği ile ilgili harika enstrümanlar veriyordu muknilere. (Mukni: İkna eden, kanaat veren. Yeterli derecede izah eden kişi)

“Yapma yahu! O kadar okudun, yabancı dil öğrendin, çeşit çeşit kurslara gittin. Senin o iş modeli diye süslediğin şeyi hiç eğitim almamış kişiler de yapabilir. Yazık değil mi bu kadar emeğine.

Hem kendi işin olduğunda çok daha fazla yorulacaksın. Cumartesi yok pazar yok!

Hele risk! Bak bu işlerin batması çıkması var. Üzerler seni. Gel vazgeç.”

AİLENİN İLERİ GELENİ, “Aforizmalar”, Toplum Yayınevi, Bursa, 2010

“Kesin Tutar” vs “Olmaz O İş”

Haklarını yememek lazım, bir de “kesin tutar”cılar var tabii. Genelde benimle aşağı yukarı aynı yaşlarda olan, hayal güçlendiricileri.

Bir akşam sofrasında fikirlerimi anlatıyordum. Neden benden bordrolu bir çalışan olamayacağı ile ilgili yaşanmışlıkların örneklerini veriyor, hem biraz destek arıyor hem de istişare etmek istiyordum. Sonucu hüsran olacak bir yola giriyor olma ihtimalimi de düşünerek, objektif bir değerlendirme niyetindeydim.

Garip bir dengesizliğin içinde olduğumu idrak ettiğim anlardan biriydi gerçekten. Daha birkaç gün öncesinde ailenin ileri geleni tarafından olumsuzluk taarruzuna maruz kalan ben, şimdi ise gelmiş geçmiş en yetenekli girişimci kimliğim ve kesinlikle bugüne kadar hiç kimsenin düşünmediği (!) iş fikrimle bir kahraman gibiydim.

“Abi, hadi iş fikrini geçtim, onu başkaları da düşünüp yapabilir, ama sen bir başka yaparsın. Bu iş kesin tutar. Hem ne kaybedersin ki. Genciz, heyecanımız, enerjimiz var. Dinleme sen onu bunu. Bir de sana zahmet şu salatayı uzatabilir misin?”

BİR DOST, “Gazlamalar”, Çakma Yayınevi, Bursa, 2010

Yalnız Kovboy Red Kit

Her iki cenahtan da gerekçeleriyle yapılan telkin girişimleri kafamda biraz yer etmişti aslında. Ama sonuçta yol benim yolumdu ve yalnız ilerleyecektim. Düldül’e atlayıp yanıma da Rin Tin Tin’i aldıktan sonra yola koyuldum. (Düldül ve Rin Tin Tin herhangi birilerine yapılmış birer benzetme değil, o günlerde yanımda olan dostlar alınmasınlar.)

35 metrekare bir ofis tuttum. Masalar, sandalyeler, evde kullanılmayan eşyalar… İki masa ama tek çalışan (yani ben) vardı.

Bir şirketi kurmak, adını koymak, logosunu belirlemek, web sitesini hazırlamak… İlk kez tanıştığım ama hayatımın geri kalanında sürekli yaşayacağım çok güzel heyecanlardı. Şirketin kaşesini ilk gördüğümde boş bir kağıdı kaşe ile doldurmuştum. Çok havalı gözüküyordu gerçekten. Hatta kaşeyi koluma dövme yaptırmayı bile düşünmüştüm. 🙂

İlk Sendeleme

Henüz yolun başlarında, bugünkü tecrübemle karşıma çıksa çok da önemsemeyeceğim bir problemle karşılaşmıştım. Önce ailenin ileri geleninin sözleri gelmişti aklıma. “Eyvah!“ dedim adam haklı çıktı. Demek ki gerçekten bir bildiği varmış bana “yapma“ derken. En kötüsü de “e biz sana anlatmaya çalıştık ama dinlemedin“ kısmı olacaktı.

Üretimini yaptırdığım bir ürün, müşterinin talep ettiğinden tamamen farklıydı. Üstelik hata bendeydi. Müşteri İngiltere’deydi ve ilettiği teknik dökümanı kendi “kurumsal“ formatıma çevirirken çok önemli bir kısmı yanlış geçirmiştim. Geri dönülebilecek bir noktada da değildik. Yani, üreticinin bir suçu yoktu ve ben hem o üretimi satın almak hem de müşteriyi kaybetmemek için doğru ürünü tekrar ürettirmek zorundaydım. Üstelik vaktim de yoktu. Hem para hem de zaman kaybetmiştim. Motivasyonumda gözle görülür bir düşüş olmuştu. Hani bazen “yok olsam“ diye düşündüğünüz anlar olur ya, işte tam o anlardan birini yaşıyordum. Ama teknik olarak böyle bir seçeneğim yoktu ve karaları bağlamaktansa, yapılması gerekenleri planlayıp acilen aksiyon almam gerekiyordu.

İlk Üstesinden Gelme

“Yapma“cıları haksız çıkarmak hiç de kolay olmamıştı. O günlerde tek sermayem olan arabamı üreticiye satmış ve kendi arabamı tekrar geri kiralamıştım. Böylece müşterinin istediği doğru ürünü tekrar ürettirebilecektim. Yanlış yapılan üretim için de müşteri bulmak durumundaydım.

Üretim doğru bir şekilde tamamlandı. İlk faturamı kesmiş, ilk ihracatımı yapmıştım. Belki zarar etmiştim ama sonuçta müşterimi de üreticimi de mağdur etmemiştim. Benim dışımda herkes mutluydu.

İlk Yatırım

Yukarıdaki vaka karşısında aldığım aksiyon tüm girişimcilik hayatımını üzerine oturttuğum yaklaşımdı:“Müşterini asla mağdur etme!“

Muhtemelen bu yaklaşımdan dolayı müşterilerim tarafından çok tutulan bir tedarikçi olmuştum. %100 ihracat pazarlarına çalışıyordum. 6 çalışanım ve 9 ülkede müşterilerim olmuştu bile.

Bir süre sonra üreticimle aramızda bazı anlaşmazlıklar olmaya başlamıştı. Büyüyen bir şirkettik ve artık bu tip üretim riskleri bizim için çok tehlikeliydi. Makine alıp üretim yapmamız gerekiyordu. Yani fabrika kurmalıydık. Çok büyük bir gelişme olacaktı bizim için.

“Yapma“cılar 2.0

Fabrika yatırımı için hesaplar yaparken ailenin ileri geleninden bir telefon almıştım. Ailenin diğer ileri gelenleri tarafından konu hakkında bilgi sahibi yapılmış ve “şu çocuğu uyar, girmesin üretim işlerine.“ denmişti.

“Hadi bizi dinlemedin işi kurdun. Şansın yaver gitti ve iyi kötü ilerliyorsun. Üç beş kuruş para kazandın bununla git arsa al, altın al. Üretim işi zor iş, makinelerin bakımları, elektrik faturaları, çalışanlar, stoklar falan derken kaşla göz arasında batar gidersin. YAPMA!“

AİLENİN İLERİ GELENİ, “Yatırımın ABC’si“, Çok Bilmiş Yayınevi, Bursa, 2012

Kitabını Yazmış “Yapma“cı

Tam da üretim yatırımı yapmayı kafama koyduğum zamanlarda müşteri ziyareti için gittiğim Moskova’dan dönmek üzere uçağa binmiştim. Herhangi bir korkum yok ama uçaklarda koridor tarafındaki koltukta uçmayı tercih ederim ve uçuştan önce mutlaka online check-in yaparak koltuğumu seçerim. 3B koridor tarafı koltuğu seçmiştim. Yanımda oturacak kişi geldiğinde “sanırım benim yerime oturmuşsunuz“ dedi. Çok emin bir şekilde “hayır“ dedim. Bir süre karmaşadan sonra kendisinin koltuğunun 3A ve cam kenarı olduğunu anlamıştı. Kibarca kendisine eğer bir uçuş korkusu varsa yer değiştirebileceğimizi söyledim. Hayli memnun olmuştu. 50’li yaşlarında, bakımlı ve şık giyimli bir adamdı ve yüzü çok tanıdık geliyordu. Muhabbete başladık, işler güçler, piyasalar vs derken dayanamadım ve “sizi bir yerden tanıyor gibiyim“ dedim. “Evet, bir kitabım var ve kitabın kapak fotoğrafı da benim“ dedi. Bahsettiği kitabı okumuştum ve o kitap, bir üreticinin nasıl batışa doğru emin adımlarla ilerlediğini anlatan didaktik bir anı kitabıydı. (Kitabın adı ve yazarını buradan ilan etmeyeceğim, ilgilenenler bana mesaj atsın, kim olduğunu ve kitabın adını söylerim.) Tahmin edebileceğiniz gibi, makine yatırımından beni vazgeçirmek için onlarca sebep göstermişti. Çok usta bir “yapma“cıydı gerçekten. Yapma Olimpiyatları olsa altın madalya ile memlekete geri dönecek türden bir efsaneydi.

Evren bu kişiyi karşıma özellikle mi çıkarıyor acaba diye bir süre düşünmedim değil. Sonuçta adam bu işlerin kitabını yazmıştı. Bense daha 30 yaşında toy bir girişimciydim.

Hayatım boyunca itibar etmekten asla vazgeçmeyeceğim şeylerden en başta geleni rakamlar ve matematiktir. Bu yüzden sözel telkinler yerine sayısal ispatları tercih ederim. Usta “yapma“cının söyledikleri münferit olaylar olabileceği gibi genele hitap eden çıkarımlar da olabilirdi. Bu yüzden iyi bir fizibilite çalışması yapmam gerekiyordu.

Ailenin ileri geleni ve usta “yapma“cının aksine rakamlar “yap“ diyordu. Ben de rakamlara itibar ettim ve yaptım. Artık 35 metrekare bir ofis değil, 2000 metrekare bir fabrikamız ve 40 civarında çalışanımız vardı.

Rakamlar yalan söylememişti. Üretim yatırımı bizi gerçekten büyütmüştü. 60’dan fazla ülkeye ihracat yapan bir şirket olmuştuk.

İyi Ki Yaptım

Her ne kadar çok sıkıntılı günler ve birçok zorlu sınavdan geçmiş olsam da yıllar önce o Girişimciler Adası’na gitme kararını aldığım için hiç pişman değilim. Yine olsun yine yaparım.

Bir sonraki opinyuda bu yazıdan kendimce çıkardığım dersleri madde madde yazacağım. Takipte kalın.

Sevgiler

Engin Alemdar

0 Yorum

Opinyuya yorum yapın

www.opinyu.com'da yer alan her türlü içeriğin tüm telif hakları Opinyu'ya aittir. www.opinyu.com sitesinde yer alan bütün yazılar, materyaller, resimler, ses dosyaları, animasyonlar, videolar, dizayn, tasarım ve düzenlemelerimizin telif hakları 5846 numaralı yasa telif hakları korunmaktadır. Bunlar opinyu.com’un yazılı izni olmaksızın ticari olarak herhangi bir şekilde kopyalanamaz, dağıtılamaz, değiştirilemez, yayınlanamaz. İzinsiz ve kaynak belirtilmeksizin kopyalama ve kullanımı yapılamaz. www.opinyu.com'daki harici linkler ayrı bir sayfada açılır. Yayınlanan yazı ve yorumlardan yazarları sorumludur. Opinyu hiçbir bildirim yapmadan, herhangi bir zamanda değişikliğe gidebilir. 

Opinyu bu sitedeki bilgilerden kaynaklı hataların hiçbirinden sorumlu değildir. Opinistlerin (Yazarların) İçeriklerindeki Sorumluluk Kendilerine Aittir. İçerikler kesinlikle tavsiye içermemektedir. İçeriklerden edindiğiniz bilgileri uzman kişilere danışmadan uygulamanız zararlı sonuçlar doğurabilir. Bu sonuçlardan Opinyu ya da Yazar asla sorumlu tutulamaz. 

©2024 opinyu.com

Kullanıcı Bilgileriniz İle Oturum Açın

veya    

Bilgilerinizi Unuttunuzmu?

Create Account